Fazıla Atabek (1914-2002), İstanbul'da
doğan, Samsun'da yetişen, yazarlık ve gazetecilik yıllarını burada geçiren,
Samsun'un kültür sanat dünyasında önemli yeri olan bir yazardır. Eserlerini
Samsun'dan aldığı ilhamlarla oluşturan yazar hakkında bugüne kadar bir
araştırma yapılmamıştır. Yalnızca birkaç antolojide çok kısa biçimde
biyografisine yer verilmiştir. Atabek, eserleriyle döneminin ünlü
edebiyatçılarından (Nihat Sami Banarlı, Behçet Kemal Çağlar, Kerime Nadir,
Prof.Dr. Abdülkadir Karahan) takdir ve teşvik görmüştür.
Yazarın, Unutmak İstediğim Mazi
(1950), Kader Mahkûmları (1951), Defterimi Kapıyorum (1961) adlı ilk ikisi
Hürriyet gazetesinde tefrika halinde kalan üç romanı; Bir Gecenin Masalı, Vedâ
Çiçekleri adlı iki hikâye kitabı; Hatıralar, Pencerem, İçimdeki Arkadaşım,
Kırık Çizgiler adlı dört şiir kitabı mevcuttur.
Bu bildiride yazarın biyografisi
hakkında gerek Samsun gerekse İstanbul çevresinden ulaşılan bilgiler sunulacak;
tefrika halinde kalan romanları da dahil olmak üzere adı geçen eserleri tema ve
üslup açısından incelenecek, yazar hakkında genel bir değerlendirme
yapılacaktır.
Fazıla Atabek, 1912-20.03.2001 yılları
arasında yaşamış, ömrünün büyük kısmını Samsun'da geçirmiş, hayatı boyunca Samsun'un edebiyat, sanat ve
kültür etkinliklerinde etkili olmuş, Samsun'un kültür çevresi tarafından Fazıla
Abla olarak kabul görmüş bir isimdir. Birinci Dünya Savaşında şehit olan
Hüseyin adlı bir binbaşının ve eşinin şahadetinden sonra ömrünü Fazıla ve Behiç
adlı iki çocuğuna adayan Feryal adlı fedakâr bir annenin kızıdır.
Bir asker kızı olması dolayısıyla
Kuvay-ı Milliye ruhu ile yetişir. Samsun'da 1314 yılında Merkez İnas adıyla
kurulmuş olan ve adı sonradan Bozkurt olarak değişen ilk kız okulunda
okumuştur. Bankacılık, vekil öğretmenlik gibi görevlerde de bulunan ve hayatı
boyunca evlenmemiş olan Fazıla Atabek ömrünü kültür ve sanata adamıştır.
Kardeşi Behiç Atabek'le beraber Samsun Halkevi'nin çıkarmış olduğu 19 Mayıs
adlı dergide yayınladıkları şiirlerle ilgi çekerler.
Samsun kültür ve sanat çevreleri
tarafından Fazıla Abla olarak kabul edilen Fazıla Atabek'in, Cumhuriyet
döneminin ilk yıllarında Halkevinin ve partinin her etkinliğinde adı geçer.
Şiirleri ve hikâyeleri gazete ve dergilerde yayınlanır, edebiyat çevrelerinde
adı duyulur. Edebiyat ve sanatla ilgili bütün toplantılarda aranan isimdir.
Dergi çıkarma, şiir dinletileri, sanat ve kültür programları hazırlama gibi
etkinliklerde düzenleme işlerinin başındadır. 1 Onun kişiliği ve Samsun'daki
etkisi hakkında yakın arkadaşlarından Turhan Uzunhasanoğlu şunları söyler:
Samsun'un yetiştirdiği müstesna isim, renkli sima, her dalda faaliyet
gösterebilen, bir kentte zor bulunan çok yönlü bir kişilikti. Atatürk
ilkelerini samimiyetle benimsemiş bir Cumhuriyet kadınıydı. Sanatsal faaliyetleri
organize eder, konuları paylaştırır, programı yapardı. Çok dürüst, ağırbaşlı,
Osmanlı tipinde bir kadındı. Her taşın altından çıkardı. O her şeyi bilirdi,
biz gazeteci olmamıza rağmen pek çok bilgiyi ondan öğrenirdik. Ne belediyede,
ne de siyaset dünyasında herhangi bir görevi yoktu ama fahri olarak pek çok
görevi vardı.
Biz Fazıla Abla ile Samsun'da pek çok
şeyi denedik. Halkevlerinin kapandığı yıllarda halkevlerini adeta yeniden
canlandırdık. Görüş olarak Kemalistti. CHP’ye de Halkevlerine de sempatisi
oldu. Fakat kemikleşmiş değildi, diğer görüşlere de açıktı. Tarafsız ve
mantıklıydı bu sebeple de dediğini yaptırırdı. Doğru olanı yapar, haysiyetli
bir insandı. Her çevrede sözü geçerdi, kimse onu kırmazdı. Samimi konuşurdu.
Samsun gazetesini beraber çıkarıyorduk... Vefalı bir dosttu, arar sorardı.
İstanbul’a gittikten sonra da bizlerle bağını koparmadı. Telefonla görüşürdük,
bu görüşmeler yarım saati aşardı. Bence Fazıla Hanım'ın Samsun'a en büyük
hizmeti Atatürk’ün Samsun’a geldiğinde kaldığı evi/müzeyi belediyenin başka
yere taşımasına karşı çıkarak, müzenin orada kalmasını sağlamak olmuştur. Yine
o yıllarda Samsun'da Galatasaray, Fenerbahçe gibi adlara sahip amatör futbol
takımları vardı. Stadyum kara Samsundaydı ve maçların sonunda çocuksu durumlar
ve tartışmalar yaşanıyordu. Bunun üzerine Fazıla Abla, Bir kampanya açayım,
bayanları maça gitmeye teşvik edeyim böylece maçlarda kavga, küfür bitsin. dedi
ve Beden Terbiyesi ile anlaştı ve bayanların stada bedava girmesini sağladı.
Bir defa da maça ben gittim. Kadınlar bir yere toplanmış, oturuyorlar. Fazıla
Abla bu hanımlar stada dağılsalar daha etkili olmaz mı dedim, Fazıla Abla da O
da zamanla olur diye cevap verdi.
Nihat Sami Banarlı, dönemin sözü geçen
edebiyatçılarındandı. Liselerde edebiyat derslerinde onun hazırladığı kitaplar
okunuyordu. Yedigün dergisinin birinci kapağının arkasında seçtiği şiirleri
yayınlardı ve her şair orada olmak isterdi. Nihat Sami işte bu sayfaya Fazıla
Atabek'in şiirlerini koymuştu. Sedat Simavi, Yedigün dergisini kapattı,
Hürriyet'i çıkardı. Gazete o gün için 30.000 baskıya ulaşıyordu. Yedigün
Dergisi, Hürriyete dönüşünce elinin altındaki imza sahibini değerlendirmek
istemiş ve Fazıla Hanım'ın romanlarını tefrika etmişti. Kerime Nadir tipinde
bir romancıydı, Halide Edip gibi değildi. Zaten gazetelerde Kerime Nadir'in
tarzındaki romanlar tefrika ediliyordu çünkü halk bunları anlıyordu.
İstanbul'da yaşadığı yıllarda onu
ziyarete gittim. Eski bir konakta tek başına oturuyordu ve yalnızlığını da
evinin içinde beslediği horozuyla gidermeye çalışıyordu. Ziyaretine
gittiğimizde bizi salmak istemezdi. O yıllarda yeni ün kazanan bir film artisti
Fazıla Hanım'ın şiirlerinden birini kendi adıyla yayınlanır. Fazıla Hanım bu
durum karşısında çok üzülür ve şiiri yayınlayan dergiyi arar. Mesele, genç
artistin annesiyle beraber Fazıla Hanım'a gelip özür dilemesiyle kapanır.
Fazıla Hanım genç artisti affeder ama uzun yıllar bu olayı dilinden düşürmez.
Son yıllarda kendisine abla diyemedim
daha çok Fazıla Hanım diye hitap ettim. Çıkardığımız dergilere niye yazı
göndermediğini sorduğumda gözlerinin iyi göremediğini söyledi. Ölümünden bir
hafta önce Samsundaki evini ADD'ye bağışlamıştı fakat arada bazı sorunlar
çıktı. Bu işlerle ilgili görüşmek üzere İstanbul'a gitmeye niyetlendik ama o
bir hafta içinde vefat haberini aldık. Fazıla Hanım, İstanbul’da vefat ediyor,
Samsun’a getiriliyor ve müzenin önünde üç beş kişiyle cenazesi kaldırılıyor.
Samsun Musiki Derneğinden arkadaşı
Hasan Aslan da Fazıla Atabek'i şu cümlelerle tanımlar: Siyaset üstü bir duruşu
vardı. Cumhuriyet kadınıydı. Çok zarif ve espriliydi. Çok güzel bir dili vardı,
ağzından adeta bal akardı. Bir konu açıldığında o konuyla ilgili üç saat konuşabilirdi.
Her cümlesiyle insanın içini aydınlatırdı. Dostlarını çok seven, riyasız ve
samimi bir insandı. Hayata hep tutunmuştur. Tevazu kültürünün yaşayan örneği
idi. Musîki Derneğindeki arkadaşlarımızla cemiyetten çıkınca çatkapı evine giderdik.
Sade eşyalardan oluşan ve ortada bir sobası bulunan son derece mütevazı
odasında bize çay demlerdi. Evinde asla lüks eşya yoktu ama kendi ruhu
zengindi. Geçmişten gelen bir sürü anekdotlar anlatırdı.
Arkadaşları Fazıla Atabek'i ve
hayatını bu cümlelerle anlatıyor. Bir şair ve yazarı yakından tanıyabilmenin
diğer bir yolu da onun bizzat kaleminden çıkan, duygularından ve
düşüncelerinden oluşan eserlerini okumak ve incelemektir. Bu amaçla Fazıla
Atabek’in öncelikle Hatıralar (Ahali Matbaası, Samsun 1946), Pencerem ( Samsun
İl Matbaası, 1947), İçimdeki Arkadaşım (Ahali Matbaası Samsun, 1957) Kırık
Çizgiler (Baha Matbaası, İstanbul 1975) adlı şiir kitapları incelenmiş ve bu
şiirlerin genelinde şöyle bir şair profili ile karşılaşılmıştır:
O, şehit babaya ve erken yaşta vefat
edip giden bir erkek kardeşe olan hasretini, şehit eşi olan ve iki yetimini tek
başına büyütmek zorunda kalan bir kadının, annesinin hayat çilesini ve
yalnızlığını anlatan bir şairdir. Şiirlerinde ağırlıklı olarak işlenen konu
özellikle sonu ayrılıkla bitmiş ya da hiç başlamamış karşılıksız bir aşktır.
Romantik akşamların, gecelerin sevdalısı şair, sevdiği ve birkaç güzel gün
geçirebildiği o meçhul
sevgilisini penceresinin önünde
beklerken yaşlanan, yalnızlaşan, hatıraların sıcak kucağına bir parça mutluluk
bulabilmek için sığınan, bir yandan da yıllardır beklediği o meçhul sevgiliye
sitemler gönderen bir âşıktır. Bir halk şairi tavrı ve tarzıyla aşkını
manilerle, türkülerle, şarkılarla da ifade eder:
Hatıralar onun sığındığı huzurlu bir limandır.
Hatıraları; çocukluğu, gençliği, annesi, mahallesi, aşkı ve mutlu yaşadığı
sayılı günlere aittir. Şiirlerinde acımasız hayat, vefasız ya da karşılıksız
aşk sebebiyle melankolik, ümitsiz, küskün bir tavrın izleri görülür. Bu tavır
sonucunda sanatı, edebiyatı ve kalemini en iyi arkadaşı olarak kabul eder.
Yaşlılık, yalnızlık ve ümitlerin boşa çıkması da pek çok şiirinde işlenir.
Babasının şehit oluşu, ardından erkek
kardeşini kaybedişi, bir türlü gelmeyen meçhul sevgili, şiirlerinde zaman zaman
isyana ve Allah'a sitemler göndermesine sebep olur.
Bireysel konuların yanında toplumsal
konular da onun kişiliğinin bir yansıması olarak şiirlerinde yer alır.
Atatürk'ü milletin atası olarak görür ve onun ölümü karşısında yaşadığı
sarsıntıyı şiirlerinde dile getirir. Köye ve köylülere karşı sevgisi, ülkenin
siyasetçileri ya da Behçet Kemal Çağlar gibi şairleri hakkındaki duygu ve
düşünceleri, ülkenin ve Samsun'un siyasî sorunlarıyla ilgili eleştirileri;
Samsun, Ankara ve İstanbul gibi mekânlara karşı duygularını şiirlerinde bulmak
mümkündür.
Onun şairliği hakkında Pencerem adlı
şiir kitabının yayınlanmış olması dolayısıyla Nihad Sami Banarlı şu
değerlendirmeyi yapar: Mektubunuzun ancak birinci kısmına ve bu sayfalarda
cevap vermek zorundayız. İkinci kısım için bugünkü şartlarımız maalesef herhangi
bir vaatte bulunmayı mümkün kılmamaktadır. Zarif Pencerenize bakarak orada
yılların hazırladığı bir şiir söylemek kolaylığı ile karşılaştık. Bu küçük,
fakat değerli şiir mısraları ve bu mısralarda Türkçe'nin güzel bir seslenişi
vardır.
Lâyık mısın acaba bunca fedakârlığa
Değerin var mı dersin biçtiğin paha
kadar
Gibi sade ve kolay söylenilmiş, samimi
mısralar bu gerçeğin ifadelerindendir. Eğer siz şiir söyleye söyleye geride
bıraktığınız yıllar içinde, bir manzumede her mısranın bir kıymet olduğunu ve
her mısranın en az öteki mısralar kadar işlenilmiş ve güzel söylenilmiş olması
gerektiğini düşünerek işe başlamış olsaydınız, bugün yazılarınızın etrafında
daha zengin bir sanat hâlesi bulunacaktı. Nesir lisanınızda da yine yılların
olgunlaştırdığı bir ifade güzelliği vardır. Biz Pencereniz dolayısıyla, sizi
tebrik etmeyi zevkli bir vazife sayıyoruz.
Fazıla Atabek'in hikayeleri de son
derece romantik ve hassas bir üslupla kaleme alınmıştır. İlk kitabı Bir Gecenin
Masalı 3 hikâyeden oluşur. Kitapla aynı adı taşıyan birinci hikâyede Hasret
adlı genç ve güzel ebenin kendisine sırılsıklam âşık olan kasabanın eşrafından
Ömer tarafından kaçırılması ve bu kaçırılma olayının aşka dönüşmesi anlatılır.
Adıyar’ın Aşkı adlı hikâye ise köy kızı küçük Adıyar'ın aşkına sadakati ve
fedakârlığından doğar. Yol Arkadaşı adlı hikâyede de Karadeniz’e giden bir
gemide tesadüfen karşılaşan öğretmen Vefa ve yüzbaşı Sedat'ın evliliğe dönüşen
yol arkadaşlıkları anlatılır. Nihat Sami Bir Gecenin Masalı adlı hikâye
kitabını şöyle değerlendirir: Bir Gecenin Masalı, memleketimizin bağrındaki kız
kaçırma vakalarının belki en masumu, hatta menfî yoldan müspet ders veren iyi
bir örneğidir. Güzel isimli kahramanınız Adıyar'ın Aşkı, biraz romantik, fakat
asîl yürekli Türk kızları için örnek bir fazilet numunesidir. Herhalde bu
mütevazı kitapta toplanan hikâyelerinizin üçü de sizden daha güzel hikâyeler
beklemek şeklindeki güzel ümitlerimizi gerçekleştirecek kuvvette vaitkâr
yazılardır. Bu kitabınız için size teşekkür etmeyi zevkli bir vazife sayıyoruz.
İkinci hikâye kitabı Veda
Çiçekleri'nde 11 hikâye yer alır. Veda Çiçekleri adlı ilk hikâyede onbeş yıl
süren karşılıksız bir aşk konu edilir. Kendisi ile Mektuplaşan Kadın adlı
ikinci öykü ise, hayat tecrübesi olmayan muhafazakâr bir aile kızının çapkın
bir heykeltıraşa âşık olması, ondan gayri meşru bir çocuk dünyaya getirmesi,
ana babası ve âşık olduğu bu adam tarafından terk edilmesi, bütün bunlara
rağmen heykeltıraşı ıstıraplı bir zevkle sevmeye devam etmesi anlatılır. Çoban
Aşkı, üvey anası tarafından on bir yaşında şehre evlatlık verilen ve burada beş
yıl boyunca kötü bir hayat süren, analığı öldükten sonra köyüne geri dönüp
çoban olan bir kızın öyküsüdür. Çoban kız, kendisi gibi çoban bir gence âşık
olur ama delikanlı askerlik bahanesi ile çoban kızı terk eder. Kız da kendini
ırmağa atar. Amele Kız’ adlı hikâyede amele bir kızın tasviri ve bu güzel kızın
amele oluşuna duyulan acı anlatılır. Gözlüğünün Camlarında, hikâyenin kahramanı
çocukluk yıllarında okula giderken tütün fabrikası önünde karşılaştığı çirkin
fakat zarif ve de yaşça kendisinden çok büyük bir adama karşı duyduğu hisleri
ve çocukluk özlemini anlatır. İsimsiz Muharrir, edebiyat dünyasında yer
edinmenin yetenekle değil etkili bir çevre ile mümkün olduğunu işleyen bir hikâyedir.
Fazıla Atabek’in yakın arkadaşlarından Nuri Cerit’e ithaf edilmiş olan
Arkadaşlık adlı hikâye, iki arkadaşın hayatını konu almaktadır. Çalıkuşu'ndaki
Feride ve Munise karşılaşmasını hatırlatan Ömer'in Hikâyesi; akıllı, sevimli
bir köy çocuğu olan Ömer’in çalışmak zorunda olduğu için okuyamaması ve
öğretmeninin bu durum karşısında çaresiz kalışını anlatır. Kalbimin Yüz
Karası'nda eniştesiyle yaşadığı aşk yüzünden önce hapse sonra geneleve düşen
bir kadına, yeni tanıştığı ve âşık olduğu bir erkek evlenme teklif eder. Fakat
kadın bu erkekle evlense de mazisinin unutulmayacağını bildiği için intihar
eder. Bir Hatıra Defterinden bir olayın anlatımından çok sevgiliyle beraber
geçirilen, kaval sesinden, su sesinden ve
deniz sesinden oluşan mehtaplı bir gecenin
tasviridir. Ayşe'nin Köyü, Samsun'un Çarşamba Karaoğlan köyünden yetişen
öğretmen Ayşe'nin hayatının ve dolayısıyla köy hayatının güzelliklerinin
hikâyesidir.
Görüldüğü gibi Fazıla Atabek'in
hikâyeleri en fazla aşk teması üzerinde gelişmektedir. Kadın ve Anadolu insanı
da bu hikâyelerin etrafında döndüğü diğer unsurlardır. Nihat Sami Banarlı,
Fazıla Atabek'in hikâye üslubunu şu cümlelerle değerlendirir: ‘Hikâye yazarken
Türk dilinin tabii ahengine; güzel, doğru ve zevkli akışına sadık kalan ağırbaşlı
lisanınız muvaffakiyetinizin şüphesiz ilk âmilidir. Sizi yerli ve millî hikâye edebiyatımıza,
her türlü yapmacıklardan uzak, güzel hikâyeler hediye eder görmek bizi
sevindirmiştir.
Yazarın ilk romanı Unutmak İstediğim
Mazidir. 18 Ağustos 1950’6 Ekim 1950 tarihleri arasında Hürriyet Gazetesinde
tefrika edilmiştir. Doktor Emin,
orduevinde ki bir baloda hikâyeleri herkes tarafından merak edilen Arap bir
albay ve onun eşi Şeyda ile karşılaşır. Bir yıl sonra bazı tesadüfler sonucu bu
aile ile dost olur. Hatta kalp hastası olan Şeyda'nın tedavisiyle ilgilenir.
Şeyda ölmek üzere iken Doktor Emin’e herkesin merak ettiği hikâyesini, unutmak
istediği mazisini bir iç hikâye olarak anlatır. On üç yaşına kadar mutlu bir
hayat sürmüş olan Şeyda'nın hayatı annesinin hastalanmasıyla değişir. Bundan
sonra okula devam edemez ve hep hastalıklarla uğraşır. Yirmi yaşına geldiğinde
de babası hastalanır. İstanbul'a taşınırlar. Orada çocukluk arkadaşı ve ağabey
bildiği Şefikle karşılaşır. Şeyda, Şefik'i sevmektedir. Fakat Şefik'ten
beklediğini bulamaz.
Babasının ölümünden sonra yatılı bir
okulda memur olur. Orada Aziz adlı bir öğretmene âşık olur ve bütün hayatını
ona adar. Aziz uğrunda pek çok fedakârlıkta bulunur. Fakat ondan beklediği
karşılığı bulamaz. Tesadüfler sonucunda karşılaştığı Arap albayla evlenerek
mazisini unutmaya çalışır.
Kader Mahkûmları, uzun yılları
kapsayan olay zamanına sahip bir romandır. Sara, eşi Namıkla dört yıldır
evlidir ve aynı evde Cahide ve Hale adlı iki genç görümceyle yaşamaktadır.
Günün birinde Namık, akrabası olan İskender Naci'yi sınavlara çalışabilmesi
için bu eve getirir. Fakat geçen zaman içinde iki genç görümce İskender'e âşık
olurlar fakat karşılık göremezler. Öte yandan İskender Naci ile Sara arasında yakınlaşma
olur. Bu arada Sara'nın kızı Müjde dünyaya gelir. Cahide’nin sebep olduğu
olaylardan sonra İskender evden ve Sara'dan ayrılmak zorunda kalır. Yıllar
geçer İskender Naci artık dünyaca ünlü bir profesördür. Sara'nın Kızı Müjde de
başarılı bir üniversite öğrencisidir ve adını da Musikar olarak değiştirmiştir.
İskender Naci ile Musikar arasında yaş farkına rağmen büyük bir aşk doğar.
Gelişen olaylardan sonra Sara kızına talip olan kişinin yıllar önce sevdiği
adam olduğunu öğrenir ve intihar eder. Musikar ile İskender Naci evlenir.
Defterimi Kapıyorum, Emel adlı genç
bir öğretmenin hayatını anlatır. Emel'in ilk okuduğu roman Çalıkuşu'dur ve bu romandaki karakterin
hayatına benzer bir şekilde farklı yerlerde öğretmenlik yapar. Pek çok talibi
olur ama o ahlaksız bir adam olan Haluk'u sever ondan da beklediği karşılığı
bulamaz. Yaşadığı bu karşılıksız aşk ve bunun sonucunda düştüğü durumlar onu
hem mesleği hem de içinde bulunduğu kasaba çevresi dolayısyla zor duruma
düşürür. Başka bir yere tayin istemek zorunda kalır. Gittiği yerde de kaymakam,
Emel’e âşık olur. Haluk'u bir türlü unutamayan Emel, kaymakamın evlenme
teklifini kabul etse de sonra bu kararından vazgeçer ve kaymakamın intiharına
sebep olur. Belli bir zaman geçtikten sonra kasabanın ileri gelenlerinden İzzet
adlı evli bir adamla aralarında piyano dersleri dolayısıyla bir yakınlaşma
olur. Bu yakınlaşma büyük bir aşka dönüşür bu sırada Emel hastalanır ve tedavi
için yurt dışına gider. Yaşadığı aşkın doğru olmadığını düşünerek intihar eder.
Bu roman benim, Hürriyet Gazetesi'nde
tefrika edilen üçüncü romanımdır. Çalışmalarıma ışık tutan, bana güç veren ve
büyük destek olan kıymetli edebiyat tarihçimiz çok muhterem Nihad Sami
Banarlı'ya, okurlarımın huzurunda teşekkür etmeyi kutsal bir görev sayıyorum.
Defterimi Kapıyorum, Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayii A.Ş. Basımevi, 1972, s.
5.
Fazıla Atabek, üç romanında da
bazıları karşılıksız bazıları da meşru olmayan aşklar sonucu hayatları mahvolan
insanları ve özellikle genç hanımları anlatmıştır. Romanlarda şaşırtıcı
tesadüfler ve aşırı duygusallık dikkat çeker. Kişiler aşkları uğruna inanılmaz
fedakârlıklarda bulunurlar hatta intihara kadar giderler. Bu özellikleri
sebebiyle Atabek’in romanları popüler roman olarak değerlendirilmelidir.
Romanlarda özellikle aşka, genç kız kalbine, aile sevgisine, Anadolu hayatına,
toplumsal baskıya, öğretmenliğe dair pek çok detay ince bir hassasiyetle
işlenmiştir.
Fazıla Atabek'in eserlerinde Samsun ya
bir kahramanın memleketi, ya seyahat edilmekte olan bir mekân olarak yer alır.
Kader Mahkûmları adlı romanın da yer alan ve Musikâr'ın arkadaşlarından biri
olan Metin hem Anadolu'ya hem köylü sorunlarına ilgi duyan, bu konularda
konuşmalar yapan aktif bit gençtir.
Musikâr ile Metin arasında geçen şu karşılıklı konuşma adeta Fazıla Atabek'in
Samsun'a ait düşünceleridir:
Musikâr Metin'e sorar:
---Sen Karadenizli imişsin öyle mi?
---Öyle neden sordun?
---Hiiç Cihan söyledi de? Nerelisin?
---Samsunluyum.
---Benim süt halam da samsunludur.
---Kimler derler söyle bakalım belki
tanış çıkarız?
---Danişmentlerdendir.
---Evet, Samsun’un en eski ve asil
ailesidir Danişmentler. Hatta Samsun'un onlar tarafından kurulduğu söylenir.
Aşağı yukarı sekiz dokuz yüzyıllık mazileri vardır.
---Samsun nasıldır, güzel midir?
---Benim memleketim olan yer hiç
çirkin olur mu? Tıpkı bana benzer şipşirin bir kasabadır. Samsun hakikaten güzel bir şehirdir çocuklar.
Memleketimdir diye söylemiyorum ama Karadenizin incisidir kâfir.
Hatta Behçet kemal Çağlar bir
yazısında Samsun koyunda sabah Canan koynunda sabaha benziyor.? der. Tabii güzelliğinden başka şehircilik
bakımından da fevkalade bir taksimatı vardır. Fakat ihmal edilmiştir. Layıkıyla bir imar görse yok mu? Memleketim
hakikaten seçme vilayetler arasındadır. Sonra geniş bir ziraat sahasıdır. Verimli bir toprağı vardır.
Hinterlandı geniş, kendini her hususta besleyebilen bir şehirdir.
---Halkı nasıldır? Hepsi sana mı
benzer?
---Hepsi bana benzemez. Çünkü
kozmopolit bir şehirdir. Yerlisi çok azdır. Lakin herkes yaşayışını ayarlamış,
muhitini benimsemiştir. Sonra karadan ve denizden nakil vasıtasına sahip oluşu,
memlekette pek az şeye ihtiyaç duyuruyor. Nasıl anlatayım muzuna varana kadar
geliyor. Bütün o havali ile mukayese edecek olursak, en faal, en gözü açık
vilayet olarak gösterilebilen şirin bir Anadolu parçasıdır.?
Bunun yanında Samsun'a ait sorunlar ve
bunların çözüm önerileri de onun gazete ve dergilerde çıkan yazılarının konusu
olur. Samsunda Açılan İlk Kız Okulu, (Hayat Tarih Mecmuası, Temmuz 1970, S.6,
s. 33-34. ) Hızır İlyas Günü Efsanesi, (19 Mayıs Samsun Halkevi Dergisi, Mart-
Nisan 1946, S.74.)
Şiirlerinin bazıları bestelenmiş olan
ve hem hikâyelerinde hem de romanlarında pek çok şarkıdan alıntılar yapan
Fazıla Atabek'i Behçet Kemal Çağlar, ?Büyük aşkların ve imanların anlayışlı hayranı
olarak tanımlar ve onun sanatını şu
cümlelerle değerlendirir: Şiirlerinizi daha kuvvetli, nesrinizi daha
kıvrak buluyorum. Anadolu gerçeklerini
aksettiren mısralarınız kadar, cümleleriniz de bence birer şiir. Anadolu'dan, sizin gibi şair ruhlu bir
kadından beklenen daha girift sesler getireceğiniz günleri hasret ve ümitle
bekliyorum. Fazıla Atabek’in Samsun için
yazmış olduğu bir şiirle konuşmama son veriyorum.
En
Kıymetli Sevgiliye
Unutamadığım,
Kopamadığım.
Hasretiyle yandığım
Ve ipsiz bağlandığım
Sevdiğimce sevildiğim
Ana, baba, kardeş, bacı bildiğim
Koynunda büyüdüğüm
Adıyla övündüğüm,
Hilal yüzlüm,
Kara gözlüm.
Sendedir sende gönlüm
Seninle başlar ömrüm
Sende gelecek sonum
Vefalım, sevgilim,
Canım Samsunum.
Hikâyeleri
Bir Gecenin Masalı, Samsun İl Matbaası
1948.
Veda Çiçekleri Ahali Matbaası Samsun
1957
Şiirleri
Hatıralar (Ahali Matbaası, Samsun
1946),
Pencerem ( Samsun İl Matbaası, 1947),
İçimdeki Arkadaşım (Ahali Matbaası, Samsun
1957
Kırık Çizgiler (Baha Matbaası,
İstanbul 1975)
Romanları
Unutmak İstediğim Mazi (18 Ağustos
1950 - 6 Ekim 1950 tarihleri arasında Hürriyet Gazetesinde tefrika edilmiştir.)
Kader Mahkûmları (2 Aralık 1951-28
Şubat 1951 tarihleri arasında Hürriyet Gazetesinde tefrika edilmiştir.)
Defterimi Kapıyorum 1961 yılında
Hürriyet gazetesinde tefrika edilmiştir. Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayii A.Ş.
Basımevi tarafından 1972 yılında basılmıştır.
/
Şeyma BÜYÜKKAVAS KURAN
02 Şubat 2013