SAMSUN
Karadeniz bölgesinin Orta Karadeniz bölümünde şehir
ve bu şehrin merkez olduğu il.
Kuzeybatı rüzgârlarına karşı nisbeten korunmuş
deniz girintisinin kenarında yer alır. Samsun’un ortaya çıkışı milâttan önce
VI. yüzyılda Miletliler tarafından kurulan Amisos’a bağlanır. Ancak bu mevkide
yerleşme tarihinin çok daha eskilere gittiği bilinmektedir. Samsun adının
Yunanca “amisos” kelimesinden geldiği ileri sürülür. Ayrıca bu kelimenin
kökeninin eski Yunan öncesi döneme dayanması ve bu adın bölgeye deniz yoluyla
gelen Yunanlılar tarafından verilmeyip Amasia gibi Anadolu menşeli bir kelime
olduğu ihtimali üzerinde de durulur. Roma İmparatoru Pompeius milâttan önce 64
yılında Amisos’a geldiği zaman şehrin ismini Pompeiopolis’e çevirmekle birlikte
bu isim kalıcı olmamış ve Amisos adı bundan sonraki dönemlerde de varlığını
korumuştur. Bugünkü Samsun adının ortaya çıkışı Türkler’in buraya hâkim
olmasından sonradır. XII ve XIII. asırlardaki Türk kaynaklarında Samsun ismi
kullanılırken aynı yıllardaki Batı kaynaklarında Sampson adı geçer. Samsun’un
Sam’ın torunları, Tevrat’ta geçen Samson adlı kahraman, Türkçe’de “av köpeği”
anlamındaki samson gibi kelimelerden geldiği iddiaları yakıştırmadır.
Hıristiyanlarla meskûn kısım Türk devrinde “Kâfir” veya “Kara Samsun” diye
yaşamaya devam etmiş, bu dönemde şehrin adı Samsun olarak anılmakla birlikte
sancak ismi için Canik kullanılmıştır.
Tarih, Sosyal
ve Ekonomik Yapı.
Samsun ve çevresindeki yerleşim tarih öncesi devirlere kadar uzanır. Yörede
Tekkeköy, Dündartepe, Kaledoruğu gibi eski yerleşim yerleri tesbit edilmiştir.
Prehistorik çağda Samsun şehri etrafında on bir yerleşim biriminin varlığı
belirlenmiştir. Eldeki bulgular ilk yerleşenlerin Gaskalar (Kaşkalar) olduğunu,
buraya daha önce gelenlerle birleşerek Mert ırmağı ağzında küçük bir şehir
kurduklarını gösterir. Şehir daha sonra Hitit ve Frigler’in hâkimiyetine girdi.
Bazı eski Yunan kaynaklarında Samsun ve civarında Amazon adı verilen savaşçı
kadınların yaşadığı ve kendi topraklarına yabancı erkek sokmadıkları yazılıdır.
Amazonlar’ın bugünkü Çarşamba ve Terme ovalarında bulundukları iddia edilir.
Frigler’in ardından Doğu Karadeniz kıyı şeridinde Kimmerler hâkim oldu.
Lidyalılar’ın Kimmerler’i yenmesinden sonra Ege’nin denizci kavimlerinden
Miletliler buraya gelip yerleşti ve mevcut eski yerleşim yerine Amisos adını
vererek yeniden kurdu. Enetê adlı eski yerleşim yeri Amisos adını aldı
(Strabon, s. 15, 20, 28). Anadolu hâkimiyeti yüzünden Lidyalılar’la Persler arasında meydana
gelen savaştan (m.ö. 546) sonra Pers hâkimiyetine girdi. Amisos’a gelen Pers
İmparatoru Darius şehrin yerini beğenmeyerek 3 km . batısındaki
Toramantepe’de yeniden kurdu ve burası daha sonra Kara Samsun adıyla anılmaya
başlandı. Bir ara Yunan Kralı Perikles’in ele geçirdiği Amisos tekrar Persler
tarafından alındı. Bu hâkimiyet milâttan önce 331 yılına kadar sürdü. Büyük
İskender’in Persler’i yenmesi üzerine Makedonyalılar’ın hâkimiyetine girdi.
İskender’in ölümünün ardından Pers Kralı Mitridates milâttan önce 255’te
Amasya, Sinop ve Amisos’u ele geçirerek bölgede Pont Krallığı adıyla bir devlet
kurdu. Milâttan önce 64 yılında Romalılar’ın eline geçince ticarî önemi giderek
arttı. Ticarî gelişme şehrin zenginleşmesini sağladı ve bir süre sonra
Hıristiyanlık yayılmaya başladı. Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Doğu Roma
(Bizans) İmparatorluğu’nun idaresi altına giren Amisos piskoposluk merkezi
haline getirildi. Bizanslılar’la müslüman Araplar arasında başlayan savaşlar
şehri de etkiledi. Nitekim Malatya Emîri Ömer b. Abdullah’ı yenen Bizans ordusu
Amisos’u geri aldı ve şehir Türkler tarafından fethedilinceye kadar Bizans
hâkimiyetinde kaldı.
1150 veya 1155’te Dânişmendliler’in Sivas-Amasya
Emîri Yağıbasan Samsun’a yönelik akınlarda bulundu. Şehrin Türkler tarafından
alınışı II. Kılıcarslan devri (1155-1192) sonlarındadır. Ancak onun ülkeyi
oğulları arasında paylaştırması üzerine çıkan kardeş kavgası döneminde şehir ve
çevresindeki dağlık bölgeler tekrar Komnenoslar’ın kontrolüne girdi. II.
Rükneddin Süleyman Şah, Samsun’a kadar Doğu Karadeniz topraklarını tekrar ele
geçirdi (590/1194). İmparator III. Aleksios’un 1200’de şehri zaptetme girişimi
başarısız kaldı ve Canik kesimi kontrol altına alındı. 1228 yılına kadar
Sinop’tan Ünye’ye uzanan sahil boyunda hâkimiyet kuruldu. Selçuklular devrinde
özellikle XIII. yüzyılda Çepniler, Sinop’tan Trabzon’a uzanan bölgede yerleşti.
Çepniler’in Samsun-Sinop yöresindeki faaliyetleriyle ön plana çıkmaları
Muînüddin Süleyman Pervâne’nin ölümünden (676/1277) sonradır. Şehir bu dönemde
Kırım ile ticaret bakımından önemli bir liman haline geldi. İlhanlılar devrinde
Samsun’da bir darphâne bulunduğu anlaşılmaktadır.
II. Keykâvus’un torunu Tâceddin Altunbaş Gazi
Çelebi’nin kurduğu Kubadoğulları Samsun, Kavak ve Lâdik yörelerinde hüküm
sürüyordu. Altunbaş’ın ölümünü (1340-1350 arası) müteakip oğlu Keykubad Samsun,
Kavak ve Lâdik’te otoritesini tesis etti. XIV. yüzyılda şehir iki ayrı kısımdan
oluşmaktaydı: Müslüman Samsun ve Cenevizliler’e ait Simisso. Schiltberger,
Samsun’un surları birbirinden yaklaşık bir ok atımı uzaklıkta birbiri
karşısında iki şehir olduğunu, birinde hıristiyanlar ve Cenevizliler’in,
diğerinde çevredeki toprakların sahibi olan müslümanların yaşadığını ifade eder
(Türkler ve Tatarlar Arasında, s. 48-51). XIII. yüzyılın başlarında muhtemelen
Rumlar’ın yerleşmiş olduğu Amisos da şehrin üçüncü kısmını teşkil ediyordu.
Ancak bölgenin Türk kontrolüne girmesiyle yalnızca XIII. yüzyılda ticarî
amaçlarla kurulan Simisso, Osmanlılar’ın Samsun’u nihaî fethine kadar
özerkliğini sürdürdü.
Osmanlılar şehri ilk defa, Akkoyunlular’ın 1398’de
Kadı Burhâneddin’i öldürmesinden sonra I. Bayezid’in bölgeye düzenlediği sefer
esnasında ele geçirdi. O sırada Samsun’un emîri Kubadoğlu Cüneyd idi. Cüneyd,
Yıldırım Bayezid ile hiç karşılaşmaksızın Samsun’dan kaçtı. Simisso ise
Cenevizliler’in elinde bırakıldı ve bölgenin valiliği Bulgar Kralı Şişman’ın
müslüman olan oğlu Aleksandr’a verildi. Ankara Savaşı’nda Timur’un Yıldırım
Bayezid’i yenmesinden sonra Cüneyd Bey Samsun’a dönüp beyliğini yeniden ihya
etti. 6 Nisan 1403’te Samsun’dan geçen Katalan elçisi Clavijo buranın
Türkler’in elinde, iki kaleden ibaret olup birinde Cenevizliler’in bulunduğu
bilgisini tekrarlar (Anadolu, Orta Asya ve Timur, s. 67). Bölgedeki küçük
beylikler arasında iktidar mücadelelerinin sonucunda muhtemelen 820-822’de
(1417-1419) Niksar ve Çarşamba yöresini ellerinde bulunduran Tâceddinoğulları,
Cüneyd’i öldürdü. Bu olay üzerine Candaroğulları Samsun’a hâkim oldu ve
İsfendiyar Bey’in oğlu Hızır Samsun valiliğine getirildi. Ardından o sırada
Amasya’da sancak beyi olarak bulunan Şehzade Murad’ın (II. Murad) lalası
Biçeroğlu Hamza Bey, Kâfir Samsun’un yandığını ve içindekilerin gemilere
binerek şehri terkettiklerini duyunca burayı ele geçirdi. Müslüman Samsun ise
İsfendiyar oğlu Hızır Bey’den savaşsız teslim alındı. Osmanlı kroniklerinin
ifadesinden, Cenevizliler’in şehirden ayrılışının müslüman Samsun’un
Osmanlılar’a teslim olmasından daha önce vuku bulduğu anlaşılmaktadır
(Âşıkpaşazâde, s. 152; Neşrî, II, 541). Tarihî takvimlerde bahsi geçen 820
(1417) veya 821 (1418) tarihli Canik seferinde Canik’in Kavak ve Havza gibi
güney kısımlarının Osmanlı topraklarına katıldığı, Samsun’un iki yıl sonra
(823/1420) ele geçirildiği söylenebilir. Her ne kadar kaynaklarda
Cenevizliler’in tamamen şehri terkettikleri belirtiliyorsa da İtalyan
kaynakları 1424’te şehirde bir Ceneviz kolonisinin varlığından söz eder. 890
(1485) tarihli Tahrir Defteri (BA, TD, nr. 37) Samsun’da “Frenkpazarı cemaati”
adı altında bir grubun varlığına tanıklık eder ki bunların Ceneviz kolonisinin
kalıntıları olduğu anlaşılır.
Osmanlı tahrir defterleri, Samsun şehrinin XV-XVII.
yüzyıllardaki mahalleleri ve nüfusu hakkında bilgiler içerir. Samsun’da 1485’te
bulunan mahalleler şunlardır: Hızır Bey Mescidi (Câmi-i Hızır Paşa), Pazarkapı
Mescidi, Köhne Mescid, Meğde Kapısı Mescidi, Yeni Cami (Hacılar / Sadi Bey),
Şeyh Hamza, Kethüdâ Hüseyin Mescidi, Has Bey / Hacı Bey Mescidi, Yenice Mescidi
(Mehmed Kirişçi) ve Debbâğan. Ayrıca seksen bir neferden (yetişkin erkek nüfus)
oluşan Rum ve seksen dört neferden oluşan Ermeni cemaatleriyle Cenevizliler’in
kalıntısı olan altı kişilik bir grup mevcuttu. Bunların dışında vergiden muaf
Seyyid Kutbüddin Zâviyesi cemaatiyle kalede görev yapan müstahfızlar, pâsbân ve
zenberekçiler kaydedilmiştir. Şehrin nüfusu 492 neferden (1500 kişi) ibaretti,
1520’de bu sayı 408’e düştü, 1576’da 542 oldu (tahminen 1800 kişi). XVI.
yüzyılda Pazarkapı Mescidi mahallesi ortadan kalkarken Hoca Hayreddin,
Girdeciyan, Aslıhan ve Hacılar mahalleleri ortaya çıktı. Kasabadaki gayri
müslim nüfus giderek azaldı (1576’da yirmi iki nefer Rum, otuz bir nefer
Ermeni). XVII. yüzyıla gelindiğinde 1052 (1642) tarihli avârız hâneleri
sayımına göre kasaba yakınındaki Kadıköy’de oldukça kalabalık bir gayri müslim
nüfus (doksan dört nefer) varlığını devam ettirirken artık büyükçe bir köy
durumuna düşen Samsun’da gayri müslim cemaat kalmamış, sadece bir müslüman
mahallesinde iki nefer zimmî yazılmıştır. 1642’de “nefs-i kasaba-i Samsun”
olarak kaydedilen kasaba merkezinin yanında Meğde Kapısı, kale içindeki Hatun
Camii, Şeyh Hamza, Sâdi Paşa, Has Bey, Girdeciyan, Yenice ve Kırbaç Ali
mahalleleri vardı. Kasabada yetmiş altısı askerî ve ulemâ, elli altısı reâyâ
hânesi ve ikisi mücerret toplam 134 yetişkin erkek nüfus kaydedilmiştir. Bu
dönemde Samsun’un nüfusundaki azalmanın sebeplerinden biri Kazak saldırıları
sonucu şehrin yakılmış olmasıdır (BA, MAD, nr. 3880, s. 7). Öte yandan gayri
müslimler önceki dönemde de var olan, büyük ölçüde gayri müslimlerin oturduğu
Kadıköy’e çekilmiş olmalıdır. XV-XVI. yüzyıllarda Samsun kasabasının vergi
gelirleri içinde en büyük pay hiç şüphesiz liman ve gümrük gelirlerine aitti
(1520’de 82.000, 1576’da 160.000 akçe; bu son rakama Terme ve Ünye liman
gelirleri dahildir). Trabzon ve Sinop ile karşılaştırıldığında mütevazi bir
liman kasabası olan Samsun’da limanın, köle ticareti ve İstanbul’un iâşesi için
çevreden sağlanan malların gemilere yüklenmesi dışında uzun mesafe ticaretinden
pek fazla pay alamadığı anlaşılmaktadır. Kazak saldırıları yüzünden küçülen
kasabanın liman geliri 1642 itibariyle akçe kıymetindeki düşüş de dikkate
alındığında çok azalarak 80.000 akçeye geriledi (BA, MAD, nr. 3880, s. 7).
Kasabada XV-XVI. yüzyıl kayıtlarına göre boyahane, mumhane, salhane, kapan,
ihtisab, pazar bacı, meyhane, damga mukātaaları da vardı. 1485 ve 1520’de
görülen bozahane 1576’da kaldırılmıştır. Kasabada oturanların kısmen hububat
yetiştirdiği ve bağcılıkla uğraştığı anlaşılmaktadır. Nüfus bakımından olduğu
gibi vergi potansiyeli açısından da Samsun küçük ölçüde bir şehir yerleşimiydi.
Samsun XVII. yüzyılın ikinci yarısında durumunu korudu. Kâtib Çelebi burayı
dağlar içinde havası kötü, evlerinin bir bölümü bataklık arazide kurulu bir
kasaba olarak anar. Evliya Çelebi ise limanının açık olduğunu, fakat demir
atılabilecek bir durumda bulunduğunu, halkının tamamının gemici ve kendirci
olduğunu belirtir. III. Mehmed devrinde kalesinin Urus (Kazaklar) tarafından
yıkıldığını ve daha sonra tamir edildiğini belirtir ki bu 1642 tarihli bir
belgede, “Rus-ı menhûs cânibinden zarar târî olup iki defa ihrâk bi’n-nâr
olmakla …” şeklinde vurgulanmıştır. Evliya Çelebi ayrıca medrese, imaret ve
dârülhadis olmadığını, yalnız sıbyan mektebi bulunduğunu söyler.
XVIII. yüzyıl başlarında Samsun’u gören Tournefort
buradan bir köy gibi söz eder. Bu yüzyılda Samsun’da tıpkı diğer yerlerde
olduğu gibi âyanlar önem kazandı. Canikli Hacı Ali Paşa ve oğulları sadece
Canik’te değil Trabzon, Amasya gibi komşu yörelerde de yöneticilik yaptı.
1808’de II. Mahmud başa geçince Tayyar Mahmud Paşa idam edildi ve Canikli Hacı
Ali Paşa ailesinin nüfuzu sona erdi. Bu sülâleden sonra Hacı Ali Paşa’nın
hazinedarı olan Süleyman Paşa’nın ailesi bazı kesintilere rağmen XIX. yüzyıl
ortalarına kadar yöreyi yönetti. Süleyman Paşa 1841’de ölünce kardeşi Abdullah
Paşa Canik muhassılı ve ardından Trabzon valisi oldu. Abdullah Paşa’nın 1846’da
azledilmesiyle bu ailenin dönemi sona erdi ve Canik’te mutasarrıf paşalar
dönemi başladı.
Samsun Limanı, XVII ve XVIII. yüzyıllarda Sinop
kadar olmasa da Kırım ve Kafkaslar’a pamuklu ihracatı yapılan bir çıkış
noktasıydı. Sinop ve Trabzon limanlarının gölgesinde kaldığından Samsun’un
ticaret açısından asıl önemi, Anadolu’daki ticaret yollarını Karadeniz’e
bağlayan bir geçiş noktasında bulunmasından kaynaklanıyordu. Küçük Kaynarca
Antlaşması ile (1774) önce Rus gemilerine, ardından Avusturya, İngiltere,
Fransa ve diğer Avrupa devletlerine Karadeniz’de serbest dolaşım hakkı
tanınmasıyla ticaret canlandı. Yüzyıl sonlarında Samsun Limanı’ndan mal alıp
götüren gemi reislerinin çoğunun müslüman olup Samsun ve çevresinden olduğu
anlaşılmaktadır. İhraç mallarının başında Amasya ve Tokat pamukluları ile
hayvanî yağlar, deri vb. gelirken ithal malları arasında ham demir, Leh çuhası,
sade yağ ve don yağı gibi ürünler vardı.
1813-1814’te Anadolu’yu gezen J. McDonald Kinneir’e
göre Samsun’da beş adet minareli cami, bir hamam ve tüccarlar için bir han
vardı; nüfusu 2000 kadardı. 1817-1818’de Bıjışkyan, Samsun’da kale ve
binalardan, limanı geniş olmakla birlikte emniyetli bir sığınak olmadığından
bahseder. Ona göre kasabada değişik milletlere mensup tüccarlar bulunmaktaydı.
1836’da J. Brunt şehir nüfusunu 10.000 olarak tahmin eder. 1838’de şehri
ziyaret eden Henry Suter’e göre kasabada 450 Türk, 150 Rum aile vardı;
Samsun’un pazarlarında bol mal bulunuyordu. Ancak bunlar mahallî tüketimden
ziyade transit ticarete hizmet etmekteydi. Avusturya bandıralı buharlı
gemilerle İranlı ve Avrupalı tüccarlar şehre uğruyor ve Karadeniz’i geçerek
Rumeli ve Orta Avrupa ile ticaret yapıyordu. Kaynaklarda, şehrin havası ağır
olduğundan Rum ve Ermeniler’in yarım saat mesafede yüksekte bulunan Kadıköy’de
oturdukları belirtilir. Bununla birlikte daha düşük nüfus tahminleri de vardır.
Samsun’u 1847’de ziyaret eden Osmanlı seyyahı Ferruhan Bey’e göre kasabada 500
Türk, 240 Rum, 60 Ermeni ve birkaç Avrupalı hânesi vardı ve toplam nüfus 6000
kadardı. Şehirde her etnik-dinî grubun ayrı mahallelerde oturduğu ve deniz
kıyısındaki Türk mahallesinde bedesten, han, hamam, yedi cami ve dört türbe
(Seyyid Kutbüddin, Îsâ Baba, Seydi Bey ve Hüseyin Gazi) bulunduğu ifade edilir.
XIX. yüzyıl sonlarında Şemseddin Sâmi (1890’ların başında) Samsun nüfusunun
11.000 civarında olduğunu ve bunun üçte birinin müslüman, kalanının Rum, Ermeni
vb.nden oluştuğunu bildirir. Samsun’un buharlı gemi ulaşımına açılmasının ve
yüksek vasıflı tütün ekiminin Bafra çevresinden başlayarak yayılmasının şehrin
gelişmesine yol açması sonucunda Türk nüfusu arttığı gibi Trabzon’dan ve Ege
kıyılarından, İç Anadolu’daki Türkçe konuşan Rum ve Ermeniler’den gelip
yerleşenler oldu. Hiç şüphesiz nüfus artışında bu göçler birinci dereceden rol
oynadı. Özellikle Rum nüfusun artışında İstanbul ve Batı Anadolu’dan göçlerin
önemli katkısının olduğu, Rumlar’ın ve Ermeniler’in tütün ticareti denetimini
ellerinde bulundurdukları anlaşılmaktadır. 1841 yılının Temmuz-Aralık aylarında
Samsun Limanı’na elli dokuzu Türk, otuz dördü Avusturya bayrağı taşıyan toplam
doksan yedi gemi 133.379 sterlinlik mal getirmiş, toplam 103 gemi ise 121.138
sterlinlik mal götürmüştü. İhraç ürünleri arasında Samsun’un yakın çevresinde
üretildiği anlaşılan belli başlı kalemler tütün, salyangoz, çeşitli hububat ve
baklagiller, bal mumu, keten, kendir vb. yer almaktadır. 1860’lar itibariyle
Samsun’un İstanbul-Bağdat yolunun ana limanı olduğu ve yöre tütününün
uluslararası pazarlarda müşteri bulduğu görülmektedir. Öte yandan Samsun Limanı
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kafkaslar’dan göçenler için büyük bir önem
kazandı. Bu göçmenler iç kesimlere nakledilmekle birlikte bir kısmı Samsun
yöresinde yerleşiyordu. 1880 yılında Samsun’da 34.877 kişi karaya çıkmış,
bunların 1375’i ölmüş, 6538’i Canik sancağına yerleşirken kalanlar Ankara ve
Sivas’a gönderilmiştir (Karpat, s. 111). Şehrin artan demografik ve ekonomik
önemine paralel olarak 1865-1875 arasında İngiltere, Sicilya, Rusya, Avusturya,
Belçika ve Amerika Birleşik Devletleri gibi devletlerin konsoloslarına
rastlanmaktadır. Limanın, yeni yolların, okulların ve telgraf hatlarının
açılması girişimleri ve alt yapı çalışmaları devam etse de Islahat Fermanı’ndan
sonra yapımı tasarlanan Sivas-Samsun demiryolu projesi sonuçsuz kaldı. Şehrin
1869’da uğradığı yangının ardından vilâyet başmühendisi Briyo ve Hırsan Efendi
tarafından yapılan çalışmalar çerçevesinde şehrin yeniden imar ve inşasına
girişildi. Mimar Briyo şehri birbirini dik kesen cadde ve sokaklardan oluşacak
şekilde planlamıştı. Bu faaliyet bugünkü modern Samsun’un fizikî yapısı
üzerinde kalıcı bir etki yaptı. Samsun Limanı’nın ihraç ve ithal faaliyeti
Millî Mücadele’nin başlangıç yıllarında biraz azalsa da önemli çapta sürdü.
Marsilya, Londra, İtalya, İskenderiye, Liverpool, Amsterdam, New York vb.
yerlere özellikle tütün ihraç etme işinin sürdürüldüğü; Hindistan, Amerika,
Rusya, Yunanistan ve İngiltere’den kanaviçe çuval, un, tuzlu balık, şarap,
kundura boyası, lastik çizme, benzin vb. ithal edildiği görülmektedir.
Samsun özellikle Millî Mücadele açısından önemli
bir mevkiye sahiptir. Daha Balkan savaşları sırasında sadakatlerinin Osmanlı
Devleti’ne değil Yunanistan’a olduğunu açıkça ortaya koyan ve Doğu Karadeniz bölgesinde
bir Pontus devleti hayaliyle hareket eden birtakım Rum teşekkülleri (Pontus
İdman Kulübü, Samsun Rum Göçmenler Cemiyeti, Mukaddes Rum Anadolu Cemiyeti
gibi) ve kiliseler Mondros Mütarekesi’nin ardından faaliyetlerini hızlandırdı.
Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu müfettişi olarak gönderildiği Samsun’a
geliş sebebi zâhiren buradaki Rum çeteleriyle müslüman çeteleri arasındaki
çatışmalardı. Özellikle Nebyan dağını mesken tutan Rum çetelerinin saldırıları
yörenin müslüman halkından tepki görmüş ve Müdâfaa-i Hukuk örgütlenmeleri
çerçevesinde faaliyetler ortaya çıkmıştı. Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu
gibi Samsun’da da önce mahallî cemiyetler (Cem‘iyyet-i Hayriyye-i İslâmiyye,
Karadeniz Türkleri Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti) kuruldu. Sivas Kongresi’nden sonra
Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti etrafında birleşince Samsun’da da
Boşnakzâde Süleyman Bey başkanlığında bir şube açıldı. Pontusçuluk
faaliyetlerine karşı millî hükümet, askerî ve adlî tedbirlerin yanında sahil
kesimindeki Rum halkının göç ettirilmesi gibi idarî tedbirlere de başvurdu.
Millî Mücadele’nin son yılında Samsun, Yunan donanması tarafından bombalandı (7
Haziran 1922), hükümet binası ve meskenler tahribata uğradı. Mustafa Kemal
Paşa’nın maiyetiyle 19 Mayıs 1919’da Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’a
çıkışı Türk tarihi bakımından müstesna bir önemi haiz olduğu gibi Samsun’un
tarihinde de unutulmaz bir yere sahiptir.
İdarî Yapı. Eskiçağ’lardan beri meskûn
bir yöre olan Samsun havalisi Türkler’in Anadolu’yu fethi sürecinde kısa
zamanda Türkleşmiş ve İslâmlaşmıştır. Türkler bu yöreye Canit veya Canik adını
vermiştir. Osmanlı devrinde de Vezirköprü, Lâdik ve Havza dışında bugünkü
Samsun ile Ordu havalisi Canik olarak adlandırılmıştır. Klasik Osmanlı
döneminden Cumhuriyet’e kadar günümüzdeki Kavak, Yakakent, Alaçam, Bafra,
Samsun merkez, Tekkeköy, Asarcık, Ayvacık, Çarşamba, Salıpazarı, Terme gibi Samsun’un
ilçeleriyle birlikte Ünye, Korgan, Kumru, Fatsa, Tekkiraz, Akkuş gibi Ordu’ya
bağlı yerler Canik sancağına bağlıydı. Osmanlı devrinde timar sistemi
çerçevesinde sancak-nahiye, adlî-idarî açıdan ise kaza örgütlenmesi esastı.
XV-XVI. yüzyıllarda Samsun, Bafra, Kavak, Arım (yaklaşık Çarşamba yöresi),
Terme, Ünye ve Satılmış (Fatsa, Korgan ve çevresi) timar nahiyeleri, aynı
zamanda birer kadılık bölgesiydi (kaza). XVII. yüzyılda Canik sancağı kazaları
arttı. Canik sancağının Satılmış (Satılmış, Cevizderesi, Meydan, Keşderesi,
Çöreği, Serkis), Terme (Terme, Akçay, Fenaris, İfraz), Arım (Arım, Ökse,
Ayvacık, Hisarcık) kazalarının sınırları içinde yeni kazalar ortaya çıkarken
Bafra’ya tâbi Alaçam nahiyesi de bu yüzyılda kaza statüsü kazandı. XVIII.
yüzyılda güçlü âyan ailelerinin etki alanlarını Trabzon’a kadar uzatmalarının
bir sonucu olarak Canik livâsı Trabzon eyaletine bağlandı. 1864 tarihli Vilâyet
Nizamnâmesi’ne göre yapılan düzenlemeler sırasında Canik sancağının kaza sayısı
azaldı. 1855-1856’da Trabzon vilâyetinin beş sancağından biri Canik livâsı,
Samsun, Bafra, Alaçam, Kavak, Çarşamba, Akçay, Ünye, Fenaris, Fatsa, Ayvacık,
Ökse, Nâhiye-i Meydan ve Serkeş’ten oluşmaktayken salnâmelere göre 1869’da
Canik sancağında dört kaza vardı: Samsun kazası ve ona bağlı Ma‘den-i Kâbi ve
Kavak nahiyeleri, merkez, Fatsa, Bolaman, Karakuş ve Niksar nahiyelerinden
oluşan Ünye kazası, Alaçam nahiyesini içeren Bafra kazası ve Terme nahiyesini
içeren Çarşamba kazası. Köy sayısı 862 idi. XV-XVI. yüzyıllar Canik sancağının
kırsal nüfusu 1485’te yaklaşık 60-75.000 arasında iken 1576’da toplam tahminî
köylü nüfusu 107-118.000 arasındaydı. Kasabaların ve askerî kesimin hesaba
dahil edilmesiyle yörenin tahminî nüfusunun 1485’te 81.000, 1576’da 115-126.000
civarında olduğu söylenebilir. Bu nüfusun yaklaşık % 95’i müslüman, % 5’i gayri
müslimdi (Rum ve Ermeni). Hatta tahrir kayıtlarına itibar edilecek olursa
1576’da gayri müslim oranı % 3,5 düzeyine kadar gerilemiştir. Avârıza tâbi
nüfusun ayrıntılı biçimde yazıldığı 1642 tarihli mufassal avârız defterine göre
(BA, MAD, nr. 3880) Canik sancağının kendir hasları bölgesi
(Çarşamba-Terme-Ünye) dışında toplam kayıtlı nüfusu 733 askerî, 3719 reâyâ
hânesi, 364 mücerret ve 361 muaf olarak tesbit edilmiştir (yaklaşık 20.000
kişi). Öte yandan aynı tarihe ait icmal kayıtlarına göre bu kesimde avârızla
yükümlü gerçek hâne sayısı 3897 olarak belirlenmiş olup bunlar 351,5 avârız
hânesi diye hesaplanmıştır. Tersâne-i Âmire’ye kendir ocaklığı olan Çarşamba
(Arım, Ökse, Ayvacık, Hisarcık kazaları), Terme (Akçay, İfraz, Fenaris) ve Ünye
yöresinde 5612 hâne (tahminen 28.000 kişi) tesbit edilmiştir (BA, KK, nr. 2603,
s. 6). XIX. yüzyılda idarî bakımdan değişikliğe uğrayan sancakta 1869’da 8134
gayri müslim, 29.168 müslüman ahali yaşıyordu. 1298 (1881) tarihli Trabzon
Vilâyeti Salnâmesi’ne göre Canik sancağının tamamında müslüman nüfusu büyük bir
çoğunluğa sahip olmakla birlikte (127. 795 erkek nüfusunun 92.365’i yani %
72’si) Samsun kazasının 19.399 erkek nüfusunun 6460’ı müslüman, 12.753’ü Rum,
187’si Ermeni idi. Öte yandan 1881-1882 ve 1893 Osmanlı Genel Nüfus Sayımı
verilerine göre (Karpat, s. 178) Canik merkez (Samsun) kazasında müslümanların
(15. 502 erkek, 17.917 kadın) ve Rumlar’ın (15. 297 erkek, 17.628 kadın) sayısı
hemen hemen aynıdır. 1319 r. (1904) yılında Canik sancağının müslüman nüfusu
114.317’si erkek ve 113.107’si kadın olmak üzere toplam 227.424 kişiden
oluşurken Rumlar 35.905’i erkek ve 36.748’i kadın olmak üzere 72.653 kişilik
bir nüfusa, Ermeniler ise 10.047’si erkek ve 9955’i kadın olmak üzere 20.002
kişilik bir nüfusa sahipti. Sancakta yetmiş dört Katolik (otuz dört erkek, kırk
kadın) ve 557 Protestan (286 erkek, 269 kadın) kaydedilmiştir. Bu rakamlara
göre 320.710 kişilik toplam nüfusun % 71’i müslüman, % 22,7’si Rum, % 6,2’si
Ermeni idi. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kafkaslar’dan yapılan göçlerle I.
Dünya Savaşı ve Millî Mücadele sırasında ve sonrasında Balkanlar’dan ve Doğu
Karadeniz’den gelenler bu nüfusta etkili olmuştur. Yöreden ayrılan Ermeni ve
özellikle Rum nüfusa karşılık Canik vilâyetine mübadele döneminde toplam 22.000
göçmen yerleştirilmiş olup bunlar il nüfusunun % 11 oranında artmasını
sağlamıştır. Şehirdeki belli başlı tarihî eserler şunlardır: Büyük Cami (Vâlide
Camii), Yalı Camii, Hacı Hatun Camii, Kale Camii (1314, İlhanlı Valisi Emîr
Timurtaş tarafından yaptırılmıştır), Pazar Camii (XIV. yüzyıl İlhanlı eseri,
1819’da onarım geçirmiştir), Hançerli Camii, Şeyh Kutbüddin Camii ve Türbesi,
Îsâ Baba Türbesi. Atatürk’ün Samsun’a çıkışı hâtırasına 1928-1931 yılları
arasında Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılan Atatürk
Anıtı ile mimar Seçkin Viter tarafından projesi çizilen ve 1969’da açılan
İlkadım Anıtı şehrin önemli anıtlarıdır. Tarihî kayıtlara göre Pazar
mahallesinde bulunan Taşhan da önemli bir ticarî yapıdır. 1508 tarihli Arapça
bir vakfiyede hanı saran mahzen ve dükkânların Ahî Ali Zâviyesi vakfı olduğu
belirtilir. Şehirde Kale mahallesinde Canik muhassıllığı yapan hazinedarzâde
Süleyman Paşa tarafından vakfedilen arasta vardır. Yapı muhtemelen 1785’ten
önce inşa edilmiş, daha sonra Süleyman Paşa tarafından satın alınarak
vakfedilmiştir.
Bugünkü
Samsun.
Cumhuriyet’in başında aynı isimle kurulan vilâyetin (Samsun vilâyeti) merkezi
olan Samsun şehri ilk nüfus sayımında (1927) 30.333 nüfusa sahip bulunuyor ve
bu nüfus daha çok Kadıköy, Selâhiye ve Ulugazi mahallelerinde toplanıyordu.
Şehrin nüfusu 1950’li yıllara kadar fazla bir artış göstermemiş, ilk defa 1955
sayımında 50.000’i aşmıştır (62.629). Bu tarihlerden itibaren nüfus artışına
paralel biçimde alanı genişleyen Samsun şehri Subaşı, Saathane ve Cumhuriyet
Meydanı semtlerine doğru yayılmış, daha sonra Ondokuzmayıs, Hürriyet ve Çiftlik
mahalleleri yönünde genişlemiştir.
Bu genişlemelerden önce şehir dar bir kıyı
şeridinden ibaret iken kıyı şeridinden taşarak şeridi kuşatan yamaçlarda 100
metreyi aşan yüksekliklere kadar yayılmıştır. Son on yıldaki gelişmeler ise
genellikle Bafra istikametine yani batıya doğru olmaktadır. Mekân genişlemesine
paralel olarak nüfus artışı da hızlanmış, 1965’te 100.000’i aşan nüfus
(107.510) 1980’de 200.000’e yaklaşmış (198.749), 1990’da 300.000’i aşmış
(303.979), 2007 sayımında 423.859’u bulmuştur. Gerek mekânsal gerekse ona
paralel biçimde giden sayısal gelişmelere yol açan faktörler olarak
Samsun-Sivas demiryolunun tamamlanarak (1932) şehrin Anadolu demiryolu ağına
bağlanması, 1960’ta modern bir limana kavuşması, un, salça, bitkisel yağ, süt
ürünleri, sigara (eskiden Samsun şehrinde iken şimdi Ondokuzmayıs ilçesinde),
orman ürünleri, çimento, gübre, azot ve sülfürik asit, bakır ve pirit
filizlerini işleyen Karadeniz Bakır İşletmeleri (şehrin sınırları dışında,
fakat günümüzde şehirle âdeta bütünleşmiş durumda olan Tekkeköy ilçesi
sınırları içindedir) gibi endüstri kuruluşlarının devreye girmesi, 1963 yılında
Samsun Fuarı’nın kurulması, 1970’li yıllardan sonra Ondokuz Mayıs Üniversitesi
gibi eğitim kurumuna kavuşması ve 1993’te “büyükşehir” statüsü kazanması
sayılabilir.
Samsun şehrinin merkez olduğu Samsun ili Ordu,
Tokat, Amasya, Çorum ve Sinop illeriyle, kuzeyden Karadeniz’le kuşatılmıştır.
Merkez ilçe dışında Alaçam, Asarcık, Ayvacık, Bafra, Çarşamba, Havza, Kavak,
Ladik, Ondokuzmayıs (Engiz / Ballıca), Salıpazarı, Tekkeköy, Terme, Vezirköprü
ve Yakakent adlı on dört ilçeye ayrılmıştır. 9083 km² genişliğindeki Samsun
ilinin 2007 sayımına göre nüfusu 1.228.959, nüfus yoğunluğu ise 135 idi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2007 yılı istatistiklerine göre Samsun’da il
ve ilçe merkezlerinde 485, kasabalarda 139 ve köylerde 1990 olmak üzere toplam
2614 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı 209’dur.
BİBLİYOGRAFYA:
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika:
XII-XIII-XIV) (trc. Adnan Pekman), İstanbul 1993, s. 15, 20, 28; Clavijo, Anadolu,
Orta Asya ve Timur (trc. Ömer Rıza Doğrul, s.nşr. Kâmil Doruk), İstanbul 1993,
s. 67; Âşıkpaşazâde, Târih (Atsız), s. 152; J. Schiltberger, Türkler ve
Tatarlar Arasında: 1394-1427 (trc. Turgut Akpınar), İstanbul 1995, s. 48-51;
Neşrî, Cihannümâ (Unat), II, 541-547, 593-603; Ordu Yöresi Tarihinin
Kaynakları: 387 Numaralı Defter-i Karaman ve Rum’un Canik Livâsı’na Âit Bölümü
(1520) (haz. Bahaeddin Yediyıldız v.dğr.), Ankara 2002; Kâtib Çelebi,
Cihannümâ, s. 623-624; Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Dağlı), II, 45-46; J. P. de
Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi (ed. Stefanos Yerasinos, trc. Teoman
Tunçdoğan), İstanbul 2005, II, 116, 223; Ch. Texier, Küçük Asya: Coğrafyası
Tarihi ve Arkeolojisi (trc. Ali Suad, nşr. Kâzım Yaşar Kopraman - Musa Yıldız),
Ankara 2002, III, 204-212; W. M. Ramsay, The Historical Geography of Asia
Minor, London 1890, s. 27-28, 114, 262; R. Vadala, Samsoun:
Passé-Présent-Avenir, Paris 1934; Ali Tanoğlu, “Samsun Şehri”, Dördüncü
Üniversite Haftası, İstanbul 1943, s. 44-71; Ali Sarcan, Samsun Tarihi, Ankara
1966; Cumhuriyetin 50. Yılında Samsun-1973 İl Yıllığı, Ankara 1974; P. Minas
Bıjışkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası: 1817-1819 (trc. H. D.
Andreasyan), İstanbul 1979, s. 34; Ercan Tatlıdil, “Göç ve Kentsel Gelişme,
Samsun Örneği”, Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (13-17
Ekim 1986), Samsun 1988, s. 351-373; Bayram Kodaman, “XVIII. Yüzyılda Samsun
Gümrüğü”, İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri: 1-3 Haziran 1988
(haz. Mehmet Sağlam v.dğr.), Samsun 1990, s. 92-97; Musa Çadırcı, Tanzimat
Döneminde Osmanlı Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara 1991, s. 301,
309, 311, 359; İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda
Tersâne-i Âmire, Ankara 1992, s. 116, 137-141; Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da
Kentler ve Kentliler (trc. Neyyir Kalaycıoğlu), İstanbul 1993, s. 111-112,
131-133; a.mlf., “Samsun”, EI² (İng.), VIII, 1052-1054; Sümer Atasoy, Amisos:
Antik Çağda Bir Karadeniz Kenti, Samsun 1997; Mehmet Emin Yolalıcı, XIX.
Yüzyılda Canik (Samsun) Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara 1998,
tür.yer.; Geçmişten Günümüze Kültür Değerleriyle Samsun, Samsun 1999; Mehmet
Öz, XV. ve XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999, tür.yer.; 19 Mayıs ve
Millî Mücadelede Samsun Sempozyumu: Bildiriler (20-22 Mayıs 1999), Samsun 2000;
Nedim İpek, Mübadele ve Samsun, Ankara 2000; Rıza Karagöz, Canikli Ali Paşa,
Ankara 2003, tür.yer.; Canay Şahin, The Rise and Fall of an Ayân Family in the
Eighteenth Century Anatolia: The Caniklizâdes (1737-1808) (doktora tezi, 2003),
Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu
(1830-1914): Demografik ve Sosyal Özellikleri (trc. Bahar Tırnakçı), İstanbul
2003, s. 111, 178; Yılmaz Can, Samsun Yöresinde Bulunan Ahşap Camiler, İstanbul
2004; Geçmişten Geleceğe Samsun: 1. Kitap (haz. Cevdet Yılmaz), Samsun 2006;
Mehmet Okur, Millî Mücadele’de Karadeniz Bölgesi’ne Yönelik İngiliz
Faaliyetleri, Ankara 2006, s. 88-112, 136-139, 285-298, 323-344, 362-366;
Geçmişten Geleceğe Samsun: 2. Kitap (haz. Cevdet Yılmaz), Samsun 2007,
tür.yer.; M. Sami Bayraktar, “Samsun’da Osmanlı Dönemine Ait Bir Grup Ticari
Yapı”, Karadeniz Tarihi Sempozyumu: 25-26 Mayıs 2005 (haz. Kenan İnan v.dğr.),
Trabzon 2007, I, 515-540; M. Yavuz Erler, “Karadeniz’de Avrupai Bir Kent:
Samsun”, a.e., s. 541-569; A. A. M. Bryer, “The Tourkokratia in the Pontos:
Some Problems and Preliminary Conclusions”, Neo-Helenika, I, Austin 1970, s.
30-54; a.mlf., “Greeks and Türkmens: The Pontic Exception”, Dumbarton Oaks
Papers, XXIX, Washington 1975, s. 115-151; Ercüment Kuran, “Cumhuriyet
Döneminde Samsun’un Ekonomik Sosyal ve Kültürel Gelişmesi”, Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, sy. 7, Samsun 1992, s. 121-125; Hamza
Uzuneminoğlu, “Şehirlerin Alan Bakımından Gelişmesi ve Samsun Örneği”, a.e.,
sy. 8 (1993), s. 273-289; Kāmûsü’l-a‘lâm, III, 1762-1763; IV, 2931-2932; Besim
Darkot, “Samsun”, İA, X, 172-178.
/Mehmet
Öz
yıl: 2009, cilt: 36, sayfa: 83-88
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder