BERLİN ANTLAŞMASI’NDAN SONRA
SAMSUN VE ÇEVRESİNDE ERMENİ OLAYLARI
/Pelin İSKENDER
Yrd. Doç. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
Giriş
Ermeniler tarih boyunca Pers, Roma, Arap, Bizans ve Rus hâkimiyeti altında yaşamışlardır. Türklerin batıya doğru ilerlemesiyle birlikte, Selçuklular, Saferiler ve Osmanlıların egemenliği altına girmişlerdir. Dağınık halde Kafkasya, İran ve Anadolu’da yaşayan Ermeniler, daha ziyade ticaret ve zanaatla meşgul olmuşlardır. Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan tebaasından olan Ermeniler, Ortodoks ve Katolik mezheplerinden ayrı Gregoryen mezhebine bağlı bağımsız bir kiliseye ve dini düşünceye sahiptirler. İstanbul’un fethinden sonra, Ortodoks ve Musevîler gibi Ermeniler de, bağımsız bir cemaat olarak tanınmış; bir takım haklar ve imtiyazlardan yararlandırılmışlardır. Sultan II. Mehmed, Bursa Ermeni Metropoliti Hovagem’i İstanbul’da Ermeni milletinin patriği ve millet başı olarak atamıştır. Devlet, Ermeni toplumu ile olan münasebetlerini İstanbul Patriği vasıtasıyla yürütmüş, onu en büyük idarî makam kabul etmiştir. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Ermeniler daha ziyade ticaret ve bankerlik işleriyle uğraşmışlardır. İçlerinde büyük makam sahiplerine büyük miktarda borç para veren ve para basımı gibi önemli imtiyazlar elde edenler vardır. 1913-1915’te gerçekleştirilen ilk sanayi “sayım”ında sanayi kuruluşlarına yatırılmış sermayenin %50’si Rumların, %20’si Ermenilerin, %5’i Yahudilerin geri kalanı yabancılar (%10) ve Türklerin (%15) elindeydi. 1821 Rum ayaklanmasından sonra çeşitli devlet kademelerine ve hariciyenin tercümanlık görevine Ermeniler getirilmeye başlanmış ve “Millet-i Sadıka” deyimi onlar için kullanılmıştır. Osmanlı Devleti’nde kendi dillerini unutan ve Türkçe konuşan Ermeniler, Avrupa kamuoyunda, “Hıristiyan Türkler” olarak tanınıyorlardı.
Zanaat, ticaret, bankerlik, devlet memurlukları gibi alanlarda etkili olan Ermenilerin yardımıyla, Ermeni ulusunun toplumsal yaşamları oldukça gelişmiş, okullar, matbaalar, kütüphaneler açılmıştır. Birçok Ermeni genç, öğrenim görmek, zanaat öğrenmek için Avrupa üniversitelerine, okullarına gönderilmiştir . 1800’lerde dünyada en çok Ermeni’nin yaşadığı şehir İstanbul’du ve yaklaşık başkent nüfusunun onda birini oluşturuyordu . Zaten Ermeni nüfusun en çok bulunduğu altı vilayetinin (Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbekir, Mamure tül Aziz, Sivas) nüfus oranının % 18.61 olduğu görülmektedir.
Coğrafî yer ismi olarak Ermenistan, tarihin en eski devirlerinden beri belirli bir bölgenin ismi olmuştur. Ancak Ermeni denilen topluluk bu bölgeye ismini vermemiş, bu bölgeden ismini almıştır. Çeşitli kaynaklarda, Ermenilerin bölgeye batıdan geldikleri belirtilmektedir. Kesin olarak bilinen, Büyük İskender’in Anadolu seferi sırasında (İ.Ö. 331) Ermenilerin o bölgede bulunduklarıdır. Ancak bağımsızlıkları söz konusu değildir. İran vilâyeti içinde yaşayan bir topluluktur. Zaten bulundukları bölgede devlet oluşturmaya yetecek nüfus potansiyeline hiçbir zaman sahip olmamışlardır. İngiliz Dışişleri Bakanlığı Arşivinde, FO-800/33 sayılı dosyadaki 1 Temmuz 1895 tarihli raporun dördüncü sayfasındaki bir kayıt, ünlü Macar oryantalisti Vambery’in “etnik ve coğrafî açıdan bir Ermenistan yoktur” yargısını içermesi açısından önemlidir: “Tüm ıslahat tekliflerini ham, amaçsız ve dolayısıyla Ermenistan’a uygulanması tasarlanan reformlar açısından uygunsuz diye nitelemekten kendimi alamıyorum. Ermenistan dedim. Ancak ben Mr. Lynch’in geçenlerde Royal Geographic Society’de söylediklerine tam olarak katılıyorum: Etnik ve coğrafî bakış açısından bir Ermenistan mevcut değildir” . Gerçekte Ermenistan denilen bu bölgede feodal bir yapı hâkimdir. Bu derebeylerin hangisinin Ermeni, hangisinin başka asıllı olduğu bilinememektedir. Bölgede bir Ermeni milliyetçiliğinden veya Ermenilik şuurunun mevcudiyetinden bahsetmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu durumda tarih boyunca ne bağımsız bir Ermenistan ne de müttehid bir Ermeni milletinin varlığından bahsetmek tarihi bir hakikat olarak mümkün görülmemektedir.
Şu halde, Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılın sonlarına kadar bir “Ermeni Meselesi” olmadığı gibi, Ermenilerin Türk halkı ve yöneticileriyle bir problemi de mevcut değildir. Bu durumda Türk-Ermeni ilişkilerinin bozulma nedenlerini başka yerlerde aramak gerekir.
(…)
1892–1922 Yılları Arası Samsun ve Çevresinde Ermeni Olayları
Osmanlı Devleti yönetiminde yaşayan Ermenilerin ilk ulusal hareketlerinin başlama tarihi 1860 yılı olarak kabul edilebilir. Bu tarihte sosyal amaçla kurulmaya başlayan dernekler, sonradan kurulan ve dış kışkırtma ve yardımlarla Türk Ermenilerini devlete karşı ayaklandıran komitelerin ilk belirtileri ve çekirdekleri olmuştur.
Ermeni Meselesi, Osmanlı-Rus Harbinden sonra imzalanan Ayastafanos (Yeşilköy) Antlaşmasının 16. ve Berlin Antlaşmasının 61. maddeleriyle ortaya çıkarılmıştır. Bundan sonra her fırsatta ortaya sürülmüş ve artan bir şiddetle devam etmiştir. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’ne karşı bir müdahale unsuru olarak kullanılmıştır. Berlin Konferansı’nın hemen ardından harekete geçen Ermeniler, Ermeni Meselesi’nin, Şark Meselesi’nden ortaya çıktığını iddia etmişler, ıslahat yoluyla fiilî özerklik elde etmek amacıyla yurt içinde ve dışında örgütlenmeye başlamışlardır. Bu amaçla 1885’te Van’da Armenegan, 1887’de Cenevre’de Hınçak ve 1889’da Kafkasya’da Taşnak adlı ihtilâl komiteleri kurmuşlardır. Ermeni komitelerinin, Ermeni sorununun büyümesinde ve siyasî anlamda çözülmez hale gelmesinde, özel bir yeri vardır. Bu derneklerin çalışmaları sonucunda, 1890 yılından itibaren yurdun çeşitli yerlerinde isyan hareketleri meydana gelmeye başlamıştır. Bu isyan hareketlerinde, dış güçler ve Ermeni komiteleriyle iç bölgelerde yaşayan Ermeniler arasındaki bağlantının Trabzon ve Samsun limanları aracılığıyla sağlandığı görülmektedir.
Bu çevrede, Trabzon vilâyetinden Dâhiliye Nezaretine çekilen bir telgrafa göre, Ermeni nüfusun yoğun olduğu yerlerde Ermeni memurların da görev aldığı tahrir komisyonunun yaptığı çalışmalar neticesinde: Trabzon sancağı dâhilinde 22.681 Ermeni mevcuttur ve bunun 6.000’i Trabzon şehrinde oturmaktadır. Canik sancağında 18.174 Ermeni ve Gümüşhane sancağında 1.494 Ermeni olmak üzere toplam Ermeni nüfusu 42.349’dur . 1319 tarihli Trabzon Vilâyeti Salnamesine göre ise Trabzon sancağında 28.499 Ermeni mevcuttu. Canik sancağında toplam 22.002 Ermeni’den 1.215’i Samsun Kazasında idi. Gümüşhane sancağında ise 1.712 Ermeni vardı.
1912’lere gelindiğinde Osmanlı Devleti, Balkan devletleri karşısında uğradığı yenilgiler sonucunda Avrupa’daki topraklarının hemen hemen tamamını kaybetmiştir. Asya toprakları da yavaş yavaş bölünme aşamasına getirilmiştir. Avrupalı devletlerin Şark Meselesi, bütün şiddetiyle devam etmekte, buna paralel olarak yurdun çeşitli yerlerinde Ermeni ayaklanmaları vuku bulmaktaydı. l. Dünya Savaşı öncesinde Ermeni meselesi, büyük devletler tarafından yeniden gündeme taşınmıştır. Osmanlı Devleti henüz savaşa girmeden Ermeniler, Rus ordusu için gönüllü birlikler oluşturmuşlar ve isyan hazırlıklarını tamamlamışlardır. Savaş çıktıktan sonra Trabzon ve çevresindeki Ermeniler, iç kısımlardaki Ermenilere silah ve mühimmat nakliyatında yardımcı olmuşlardır. Savaş süresince, Ermeni ayaklanmaları artarak devam etmiş, işgalci kuvvetlerle birlikte hareket ederek, Türk halkına katliamlarda bulunmuşlardır. Özellikle 15 Nisan 1915 Van isyanı, Osmanlı hükümeti tarafından 27 Mayıs 1915 tarihli sevkıyatla ilgili geçici kanunun çıkarılmasının en önemli nedenlerinden biri olmuştur.
1892–1922 tarihleri arasında fazla bir Ermeni nüfusu olmamasına rağmen Samsun ve çevresinde de çeşitli Ermeni olayları meydana gelmiştir. Bütün bunlar yurt genelinde plânlı bir Ermeni hareketi olduğunu göstermektedir.
Basının Rolü
Ermeni komitelerinin en önemli propaganda aracı basın idi. Kitap, dergi, gazete ve bunlarda yer alan bilhassa millî duyguları uyandıran şiirler, isyanların çıkarılmasındaki en etkili metottu. Çoğu Ermeni gazetesi, Ermenilerin kurtulabilmek için silaha başvurmaları gerektiğini belirterek, Ermenileri isyana kışkırtmıştı.
1800’lü yılların ortalarına gelindiğinde İmparatorluğun etnik ve dinsel cemaatlerinin çoğunun kendi gazeteleri vardı. Çeşitli dillerde yayınlanan gazetelerin, milliyetçilik akımlarının etkisiyle gittikçe yıkıcı temalar içerdikleri görülmekteydi. Çeşitli halkların bir arada bulunduğu eyaletlerde, yerel özgürlüklere saygılı bir idarî özerkliğin kabul edilip yerleşmesini istemeye kadar gitmişlerdi. Zaten gazetelerin bu amaç doğrultusunda çıkarıldığı, yayına başladıkları tarihlerden de anlaşılmaktaydı. İstanbul’da ilk Ermeni gazetesi, 1812 yılında üç haftada bir yayınlanan Tidak Püzantyan’dır. Bunu diğerleri izlemiştir. Bazıları yurt dışında da faaliyet gösteren bu gazeteler, hedefleri doğrultusunda yayın yapmakta ve Avrupa kamuoyunda, bağımsız bir Ermeni Devleti kurulması fikrini sürekli gündemde tutmaktaydılar. Aynı zamanda gerek Avrupa’da gerekse Osmanlı toprakları içinde yaşayan Ermenileri, Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtıp, faaliyet göstermeye teşvik etmekteydiler. Osmanlı Ermenileri içinde ayaklanmanın fikrî yönünü oluşturmayı üstlenen kişi olarak bilinen, İstanbul’daki Patrik Nerses’in genel sekreteri Minas Çeraz, Londra’da çıkarttığı Arménie gazetesinin 15.6.1890 tarihli sayısında, daha 1876 yılında İstanbul’un üç Ermeni gazetesinde, Kafkasya’daki Ermenilerin ayaklanmaları hakkındaki “asılsız bir haberi” yayınlattırdığını itiraf etmiş, yabancılar karışmazsa haklarını elde edemeyeceklerini savunmuştur. Daha sonra bu kişi 1878 Berlin Kongresi’ne katılan Ermeni delegeleri arasında yer almıştır.
Samsun’a gizlice birçok Ermeni gazetesi getirilmiştir. Bunlardan Hınçak gazetelerinin, Avusturya vapur acentası tercümanı bir Ermeni tarafından, el altından dağıtımının yapılmakta olduğu hatta Amasya tarafına da gönderildiği belirlenmiştir. Bu gazeteler, Samsun’a gelmekte olan posta ve zahire vapurlarında çalışan Ermeniler aracılığıyla ülkeye sokulmaktadır. Özellikle bu tür zararlı evrak, yayın ve silahların yalnız tüccar ve çeşitli zanaatlarla uğraşan Ermeniler tarafından değil devlet kademesinde çeşitli memuriyetlerde bulunan, hastane ve belediyelerde tabiplik yapan Ermenilerin de yardımıyla Samsun, İnebolu, Bartın ve Sinop iskelelerinden yurda sokulduğu görülmektedir.
Cenevre’de çıkarılan Ermenice Troşak Gazetesi, faaliyet gösteren diğer bir gazetedir. Bu gazete yalnızca Ermenileri değil, Osmanlılara karşı ayaklanmış olan diğer milletleri de desteklemektedir. Gazetenin 1904 tarihli bir sayısında Makedonya ayaklanmasını desteklediği ve Makedonyalıları Ermeniler gibi Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsızlık mücadelesi veren bir halk olarak lanse ettiği görülmektedir. Zaten Ermeni komiteleri, Makedonya ve Bulgar komitecileriyle zaman zaman işbirliği yapıyorlardı. Bulgar ve Makedonyalılar Ermenilere ellerinden gelen yardımı esirgemiyorlardı.
Osmanlı topraklarında el altından gizlice dağıtılan diğer gazetelerde olduğu gibi bu gazeteye Samsun ve çevresinde iki yüz altı nüsha rastlanarak gerekli tedbirler alınmıştır.
Silah Sevkiyatı ve Asayiş Sorunu
Ermeni komiteleri, Ermeni halkını daha çok silahlandırmak için bomba vs. gibi silahları, en ufak Ermeni köyüne kadar sokmaya çalışıyorlardı. Bunun için hiçbir fırsat kaçırılmamış, büyük bir gayretle silah ve bomba sağlanmaya çalışılmıştır.
Samsun ve Trabzon, Anadolu’nun Karadeniz’de en işlek iskeleleri olduğundan, komitelerin Sivas, Şebinkarahisar, Erzurum, Van, Elazığ bölgelerine silah sevki bu iskelelerden iç bölgelere ticaret malları arasında ve Ermeni tüccarlar vasıtasıyla yapılmıştır. Avrupa’daki Ermeniler, bu iki liman aracılığıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerine dinamit yapma amaçlı barut göndermişlerdir. Bunları gönderirken İsviçre acentalarını kullanmışlardır. Yalnız ticarî anlamda değil aynı zamanda haberleşmenin sağlanması açısından da bu liman şehirleri önemlidir. Sivas gibi iç bölgelerle olan haberleşmelerde Samsun postanesinin kullanıldığı görülmektedir. Seferberlikten önce buralarda muntazam komite teşkilâtı ve şubeleri vardır. Buradaki şubeler, yabancı memleketlerden özellikle de Rusya’dan, itilâf devletlerinin konsolosları ve yabancı postaneleri aracılığıyla mükemmel bilgiler almakta ve merkezleriyle haberleşmelerini temin etmektedir. Rusya’ya gidip gelen komiteciler Rus, İngiliz, Fransız mesajeri vapurlarıyla buradaki komite merkezlerine uğrayarak gerekli telkinlerde bulunmaktadır. Yurt dışından getirilen silahlar genellikle Samsun limanından, burada bulunan Ermeniler aracılığıyla yurdun çeşitli yerlerine dağıtılmaktadır.
Silah ithali için Giresun iskelesine de büyük önem verilmiştir. Buralarda komisyoncu Vahan Badlıyan ve Kel Artin ismindeki iki kişi bu silah sevkini organize ediyorlardı. Artin’in Rus vapurundan çıkardığı bir saman balyasının, vinçten gevşeyerek dağılması üzerine arasından dört yüz martin ile birçok mavzer tüfek ve mermi çıkmıştır. Gümrük ambarında da Ermeni balyalarındaki ticaret eşyaları arasında pek çok tüfek ve cephane bulunmuştur. Ayrıca Ermeniler silah kaçakçıları vasıtasıyla Marsilya’dan Samsun limanına Pake Kumpanyası vapuruyla silah ve mühimmat sevk etmişlerdir.
Samsun ve çevresinin önemi, Trabzon’a yakın olmasından ve çevresindeki Sivas, Merzifon, Amasya ve daha içerilerdeki çetelerin buralarda bulunmasından ileri gelir. Samsun merkezinde yapılan aramalarda birçok silah ve cephaneden başka Ermeni kilisesinin zeminliğinde büyük çapta bomba ile bomba imaline yarayan çok miktarda araç ve gereç bulunmuştur. Bu sandıkların üzerinde Ermenice “Samsun Ermeni piskoposluğuna verilecektir” cümlesi yazılmıştır. Samsun’da Ermeni mahallelerindeki Ermeniler açıkça silahlı bir şekilde gezmekten çekinmiyorlardı. Canik’te meydana gelen karışıklıklarda Minasoğlu çetesinin de etkili rolü olmuştur. Terme civarındaki Kurşunlu ormanlarında saklanan Minasoğlu, civardaki Ermeni ve diğer köylerden 10’u Rum ve diğerleri Ermeni olmak üzere 500 silahlı adam toplamıştır. Bundan da büyük bir isyan planlandığı anlaşılmaktadır. Yine Samsun ahalisinden Hamayak adlı bir Ermeni Atina ve Londra’daki Ermeni komitelerinden silah talep etmiş ve komitenin işareti olan yüzükle dolaşmaktan çekinmemiştir. Bu dönemde Ermeniler dış güçlerin de yardımıyla hızla silahlanmışlardır. Bu silahlanma ilçelere kadar yayılmıştır. Samsun’un Çarşamba kazasında iki Ermeni alet ve silahlarla yakalanmıştır.
Devlet bu işlere karıştığı tespit edilen Ermenilerle ilgili çeşitli tedbirler alma yoluna gitmiştir. Bilhassa Samsun’daki karışıklıklara önayak olan Ermenilerin memleketlerine geri gönderilmesine çalışılmıştır. Ancak bu olaylar karşısında devletin imkânlarının sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Ermeni olaylarının önlenmesi ve eşkiyanın takibi amacıyla oluşturulan Çarşamba Kazası kordonlarındaki zaptiyelere martini tüfek verilemeyeceği, ancak silahsız olanlarına şinayder tüfeği verilebileceği belirtilmiştir. Yine bu dönemde Samsun, Müslümanların taarruzundan korkarak yerlerini terk ettikleri bahanesini ileri süren Ermenilerle dolmuştur. Bunlar arasında Kudüs’e gitmek bahanesiyle Samsun’a geldiklerini söyleyenler de vardır. Ermenilerin yoğun oldukları yerlerde çıkabilecek herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için mevcut taburlar yerinde bırakılmış, Karadeniz kumandanlıklarına tebliğlerde bulunulmuştur. Bu önlemler sayesinde biraz da olsa asayiş temin edilmeye çalışılmıştır.
Bu arada dış güçler, gerek el altından komiteler aracılığıyla silah yardımında bulunarak gerekse konsoloslukları aracılığıyla Ermenilerin korunmasını isteyerek Ermenilere olan desteklerine devam etmişlerdir. İngiliz konsolosu, Samsun’a bağlı Ermeni köylerinde karışıklık olduğunu ileri sürmüştür. Bu konuda yapılan araştırma neticesinde söylentilerin asılsız olduğu anlaşılmıştır. Yine İngiltere, bir muhtıra vererek Canik sancağı da dahil olmak üzere bazı yörelerde Ermenilerin emlâk ve mülklerinin gasp edildiğini ileri sürerek bunların sahiplerine geri verilmesini istemiştir. İngiltere’nin iddiaları araştırılmış ve neticede bu bilgilerin pek çoğunun asılsız ya da yanlış olduğu anlaşılmıştır. Bu arada haksız yere zarara uğrayan bazı Ermenilerin zararları telafi edilmiştir. Ayrıca Samsun ve Bafra’daki Ermeni kiliseleri rahiplerinden bazıları azledilmiş, bazıları ise değiştirilmiştir. Bundan dolayı Ermeni ahali arasında çeşitli olaylar meydana gelmiştir. Bafra’daki Hınçakyanlar yeni atanan rahibi tehdit ederek kilisede ayin yapmasına engel olmuşlardır.
Ermenilerin silahlanmaları bulundukları bölgenin asayişinin bozulmasını da beraberinde getirmiştir. Rum ve Ermeni eşkiyalar tarafından Ünye, Samsun, Çarşamba ve civarında adam öldürme ve gasp olaylarına sık rastlanmaya başlanmıştır. Bu durumu Canik mutasarrıflığı Jandarma Umum Kumandanlığına telgraflarla bildirmiştir. Bunlardan Çarşamba bölgesinde eşkiyalık yapan Ermeni eşkiyası reislerinden Bölükbaşoğlu Ohannes silahıyla birlikte teslim olmuştur.
Amerika ve Rusya’ya Ermeni Göçü
Amerika ile ilk ilişkiler, tacirler ve misyonerler aracılığıyla oldu. 1820’lere gelindiğinde ilk Amerikan misyonerleri, Orta Anadolu içlerinde Ermenileri keşfe yollandı. 1830’larda Amerikalı tüccarlar, misyonerler, diplomatlar ve konsoloslar Anadolu’ya yerleşti ve Ermenilerle temasa geçti. Amerikalı tüccarlar, özellikle İzmir limanına getirdikleri malları, Anadolu’nun içlerine gönderirken Ermeni simsarlardan yararlandı. Bu işbirlikçi İstanbul ve Anadolu Ermenileri, yavaş yavaş Amerika vatandaşlığına geçmeye başladı. Amerikalı meslektaşlarıyla işbirliği ve iş ortaklığı içinde bulunan Ermeni tüccarlar, Amerika’da Ermeni propagandasının ve Türk düşmanlığının temelini oluşturduğu gibi ülke içerisinde de kışkırtıcı faaliyetlerde bulundular. Devlet, tespit ettiği bu gibi tüccarları zaman zaman sorgulayarak önlemler almaya çalıştı. Anadolu’da ayaklanma çıkartma eylemine geçmeden önce Amerikan vatandaşlığına geçen Ermeniler, İstanbul’da ve Anadolu’da terör faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Bunların eylemler öncesinde Amerikan vatandaşlığına geçmelerindeki en önemli etken 1830 tarihli Türk-Amerikan Ticaret Antlaşmasının, “Amerikan vatandaşları Türk mahkemelerinde muhakeme edilemez”, hükmünden istifade etmekti.
Ermeni gençlerinin yetiştirilmeleri, Avrupa ülkelerinde okutulmaları, onların millî şuurla ve Hıristiyan taassubu ile şartlanmalarına sebep olmuştu. Bu konuda Amerikalı misyonerler de önemli rol oynuyorlardı ve Türk aleyhtarı faaliyetlerde bulunuyorlardı. Büyük maddî imkâna sahip Amerikan misyonerleri, 1830’lardan sonra Ermeniler arasında bir eğitim seferberliği başlattı. Bu eğitim-öğretim çalışmaları aralıksız sürdü ve yıldan yıla arttı. Bu eğitim-öğretim çalışmaları askerî amaçlı da yapılıyordu. Amerika’daki Ermeni komitesi, asker talimini öğretecek resimli kitaplarla askerî eğitim görenlere verilmek üzere imal edilen madalya ve armaları Osmanlı topraklarına sokma girişiminde bulunmuştu.
Amerika’ya göçler, ilk önce öğrenci ve küçük tüccar gruplarıyla başladı. 1890’lardan sonra küçük esnaf, zanaatkâr ve köylü Ermeniler de göç etti. 1902’lerden itibaren ise bu sayı oldukça arttı. Artık Amerika bu konuda önlemler almaya ve göçmenleri sıkı bir sağlık kontrolünden geçirmeye başladı. Bir süre sonra göç edenler, aileleriyle birlikte gelmeye başladılar. Örneğin Samsun’dan Agop İkizyan eşiyle birlikte Amerika’ya gitmek için izin istemişti. Bu kişi aynı zamanda tüccardı ve kardeşlerinden biri İstanbul’da diğeri Harput’ta bir diğeri ise Amerika’da yaşamaktaydı. Amerika’ya gitmesine izin verildi. Ancak önceki yıllarda kaçak olarak Amerika’ya giden, daha sonra tekrar Batum ve Trabzon yoluyla Samsun’a geri dönen Ermenilere önce izin verilmedi. Ancak bu gibiler yabancı vapurlarla getirilip bırakıldıklarından dolayı geldikleri yerlere iadeleri mümkün olmadığından memleketlerine gitmelerine izin verildi.
Bazı Ermeniler de Rusya hâkimiyetindeki Kafkasya’ya göç ediyordu. Rusya’nın amacı, Osmanlı Devleti’nin aşiretleri silahlandırarak Ermenilere saldırmaları sonucu, Ermeniler Rusya’ya iltica etmeye mecbur kalıyorlarmış gibi bir izlenim yaratarak, Avrupalıların dikkatini Ermeni meselesi üzerine çekmekti. Aynı şekilde Rusya, Samsun civarındaki Ermenilerin Canik Sancağı mahallî memurları tarafından Rusya’ya göçe zorlandığını iddia etmişti. Bu dönemde Rusya tarafına ticaret bahanesiyle çok sayıda Ermeni gitmekteydi. Bunların büyük kısmı kaçakçılıkla uğraşmakta ve daha sonra silahlarla birlikte yurda geri dönmekteydi. Osmanlı Devleti, gerek Rusya tarafına geçişi engelleyip, kaçakları yakalamak gerekse kaçakçılığı önlemek amacıyla Karakol vapurunun bölgeye gönderilmesine karar verdi. Rusya’ya göç edenlerin zaman zaman Rusya tarafından geri çevrildiği de oluyordu.
İttihat ve Terakkinin Faaliyetleri
İttihat ve Terakki Pasrtisi’nin Ermenilerle ilişkileri, II. Abdülhamid’e karşı olan ortak tutumlarından kaynaklanmaktadır. Ancak ortak bir program hazırlamaya gelince görüş farklılıkları belirmiştir. 1908’den sonra Ermeni komiteleri, illerde örgütünü büyük ölçüde tamamlamış, komitecilerinin sayısını arttırmış, silah depolarını kurmuş ve herhangi bir silahlı çatışma için hazırlıklarını tamamlamışlardı. Bundan sonraki dönemlerde Ermenilerle İttihat ve Terakki Partisi’nin ilişkileri, Ermeni komitelerinin çıkartmış olduğu olaylar ve bu olayların İttihat ve Terakki hükümeti tarafından etkisiz hale getirilmesi için alınan önlemler şeklinde olacaktır.
İttihat ve Terakkinin tavrındaki bu değişiklik Ermeni komiteleriyle arasının açılmasına sebep olmuştur. Samsun ve Amasya metropoliti imzasıyla Samsun merkezden Adliye nezaretine çekilen bir telgrafta, İttihatçıların Samsun, Amasya, Havza ve Merzifon bölgesindeki Müslüman halka silah dağıtarak gayrimüslimlere saldırttığı ve halk arasında çatışmaya yol açtığı belirtilmiştir. Hatta Kavak’ta ittihatçılara bağlı silahlı eşkiyaların gayrimüslim halkı öldürdüğü, bölgede yağmalama faaliyetlerinde bulunulduğu ifade edilmiştir. Ancak yapılan tahkikat sonucunda bunların yalan olduğu anlaşılmıştır.
Sonuç
Osmanlı Devleti, sınırları içinde yaşayan bütün milletleri tebası kabul edip, bulunduğu çağa göre kendine özgü mükemmel bir “millet sistemi” oluşturmuştur. Ancak Fransız İhtilâlinin meydana getirmiş olduğu çeşitli fikirler ve Osmanlı Devleti’nin bu dönemde ekonomik açıdan zayıflaması, çıkarları Osmanlı toprakları üzerinde çatışan batılı güçlü devletlerin, Osmanlı aleyhine harekete geçmesine neden olmuştur. Başta İngiltere ve Rusya olmak üzere batılı devletlerin her türlü desteğini alan azınlıklar, XIX.yy’ın başlarından itibaren siyasî bağımsızlık peşine düşmüşlerdir. Bunun sonucu olarak Osmanlı topraklarının hemen her yerinde isyanlar meydana gelmiştir. Bu isyanlar içinde Ermenilerin çıkartmış olduğu isyanlar ayrı bir öneme sahiptir. Özellikle Berlin Kongresi sonrası Sırbistan ve Bulgaristan’ın elde ettiği bağımsızlık, Rusya’nın da kışkırtmasıyla Ermenilere ümit vermiştir. Bulundukları hiçbir yerde nüfus olarak çoğunluğu sağlayamayan Ermeniler, dış devletlerden büyük ölçüde destek almışlar ve Osmanlı ülkesine ve Türk halkına büyük zararları olmuştur. Oysaki Osmanlı Devleti’nde Ermenilere “millet” statüsü verilmiştir. Ermeni halkının hukuk, eğitim ve yönetimle ilgili işlerini düzenlemesine imkân tanınmıştır. Tanzimat ve Islahat fermanlarının ardından yapılan bu düzenlemelerle durumları Müslüman halka oranla daha iyi olan Ermeniler, ticaretle de zenginleşmelerinin ardından siyasî taleplere başlamışlardır.
İlk önce Ermeni çocuklar batılı ülkelere eğitime gönderilerek, onlarda bağımsızlık fikrinin ortaya çıkmasına zemin hazırlanmıştır. Daha sonra Avrupa’nın bazı önemli merkezlerinde gazeteler ve dergiler basılarak, bunlar çeşitli yollardan Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermenilere ulaştırılmış ve isyan etmeleri sağlanmıştır. Son olarak da Osmanlı topraklarında hiçbir müdahale ile karşılaşmaksızın yüzyıllardır ticaretle uğraşan Ermeni tüccarlar ve Osmanlı Devleti’nde çeşitli kademelerde memurluklara kadar yükselmiş bazı Ermeniler vasıtasıyla yabancı ülkelerden gizlice getirttikleri silahlarla saldırılara başlamışlardır. Bundan dolayı XIX. yüzyılın sonları, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin, sürekli isyan ettiği bir dönem olmuştur.
Yurdun her yerinde görülen bu isyan hareketleri ulaşım imkânları açısından önemli bir liman şehri olan Samsun’da da kendisini göstermiştir. Müslüman halk ile Ermeniler arasında zaman zaman meydana gelen olaylarda Ermeni komitelerinin, din adamlarının ve kiliselerin faaliyet ve propagandalarının büyük etkisi olmuştur.
Kaynakça
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumîye Asayişi (DH.EUM.AYŞ.)
Dahiliye Kalem-i Mahsûs (DH.KMS.)
Sadaret Mektubî Mühimme (MKT.MHM.)
Yıldız Esas Evrak (Y.E.E)
Yıldız Perakende Dahiliye (Y.PRK.DH)
Yıldız Perakende Askerî (Y.PRK.ASK)
Yıldız Perakende Umumî (Y.PRK.UM)
Yıldız Perakende Başbakanlık (Y.PRK.BŞK)
Yıldız Sedaret Resmî Maruzat Defteri (Y. A. Res)
BİLGİ, Nejdet (1999). Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in Yargılanması. Ankara
CARTY, V.Mc (1983). Muslims and Minorities. New York
ÇADIRCI, Musa (1990). “19.YY. 2. Yarısında Karadeniz Kentleri (Trabzon ve Samsun)”, İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (Uluslar arası l), Samsun, s.15-23
ÇALIK, Ramazan (2000). Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid Döneminde Ermeni Olayları. Ankara T.C. Kültür Bakanlığı
DABAĞYAN, Levon Panos (2005). Türkiye Ermenileri Tarihi, İstanbul IQ Kültür Sanat Yayıncılık
Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı İhtilâliyyesi (İ’lân-ı Meşrûtiyet’den Evvel ve Sonra) (1983), Hazırlayan: H. Erdoğan CEGİZ, Ankara Başbakanlık Basımevi
ERYILMAZ, Bilal (1996). Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi. İstanbul
GÜRÜN, Kâmuran (1983). Ermeni Dosyası. Ankara TTK Basımevi
HOCAOĞLU, Mehmet (1976). Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul
İLTER, Erdal (1988). “Ermeni Meselesi”nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1880)”. Ankara Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
İPEK, Nedim (1996). “Anadolu’dan Amerika’ya Ermeni Göçü”, Akademik Açı. Samsun Furkan Kitapevi, s. 103-116
KARAGÖZ, Rıza (1998). “Canik Sancağı’nda Ermeni Çeteleri’nin Faaliyetleri (1894-1896)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Samsun, s.251-257
KOLOĞLU, Orhan (2005). Abdülhamid Gerçeği. İstanbul
Mahmud Celaleddin Paşa, (1983). Mir’at-ı Hakikat, Haz. İsmet Miroğlu, C. I-II-III, İstanbul
MANTRAN, Robert (1999). Osmanlı İmparatorluğu Tarihi. C. II, İstanbul
METİN, Halil (1997). Türkiye’nin Siyasî Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları. İstanbul
OĞUZOĞLU, Yusuf (2000). Osmanlı Devlet Anlayışı. İstanbul
ORTAYLI, İlber (1985). “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet”,Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İstanbul İletişim Yayınları, s.996-1001
SHAW, Stanford (1985). “Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi,C. IV, İstanbul İletişim Yayınları, s. 1002-1006
SHAW Stanford J. – EZEL Kural Shaw (2000). Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye. C.II, İstanbul
ŞİMŞİR, Bilâl N. (1984). “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, Erzurum, Ankara
URAL, Gültekin (1998). Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, Kamer Yay. İst.
URAS, Esat (1987). Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi. İstanbul
YAMAN, Abdullah (1973). Ermeni Meselesi ve Türkiye. İstanbul Otağ Yayınevi
Ermeni faaliyetleri - Resmî Yazışma (Samsun'da Tutuklanan Komite Üyelerinin İsimleri)
VikiKaynak, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Samsun'da Tutuklanan Komite Üyelerinin İsimleri
Ermeni soykırımı iddiaları
Samsun'da tutuklanan komite üyelerinin isimleri.
BİR BELGE
Osmanlı Hükûmeti
İçişleri Bakanlığı
Şifre Kalemi
Savunma Bakanlığına
Hınçak ve Taşnak Komiteleri önde gelenlerinden ve kötülükleriyle ünlenmiş kişilerden olup, yapılan tebliğlere göre evleri aranan ve kendileri tutuklanan Ermenilerden, Samsun’da tutuklu bulunanların isimleri İçişleri Bakanlığına çekilen telgrafa göre aşağıda arz olunur: Oseb, Mehran Bakırcıyan, Avadis Kadferyan, Mehran Paramedyan, Kuyumcu Ajte Bogosyan, Arud Bobadyan, Agop Vihze, Gülyan, Dird, Artin Pekyan, Karakin Tezezyan, Karabet Samuelyan, Nişan Bekçiyan, Kirkor Onbaşyan, Baran ve Mehran Arslanyan, Avadis Toramayan, Diran Diradinyan, Ardaş Çubukciyan, Ovadiyan, Oseb ve Agop Karagözyan, Toros Gürciyan, Kirkor İkizyan, Dofi Rusmun, Kunduracı Arap oğlu Ohannes, Karabet oğlu İsrahan, Kunduracı Arap oğlu Kalfasyan, İstepan Yekratziyan. Rus uyruğundan olup, durumu şüpheli görülmesinden dolayı sancak merkezine bağlı Kavak nahiyesine hapsedilen Ermenilerin isimleri de aşağıdadır: Mesrep Vebun Topciyan, Türkmen oğlu Manuk, Süngürlü oğlu Kigork, Gürünlü oğlu Ovgela, Maklioğlu torunu Agop bağlı yerlerdeki tutuklananlar ve sonradan yine gerekli görülenlerin isimleri ayrıca arz olunacaktır.
5 Mayıs 1915
Canik Mutasarrıfı
Nemci
Samsun ve havalisindeki Rum Ermeni çetelerinin kurulması bir büyük projenin ve üst aklın ürünü olduğu kesindir. Ancak bu konuda yok denecek kadar az araştırma yapılması da bizim ayıbımızdır.
YanıtlaSil