Falih Rıfkı Atay Çankaya kitabında “Savaş bitip de
İngilizler ve müttefikleri, İttihatçı ve hele Ermeni öldürüşçülüğünün
hesaplarını sormak yoluna gidince, ne kadar gocunan varsa silahlanıp bir çeteye
katılmıştır” der. Hakikaten de, Milli Mücadele’nin önemli isimlerinden
Yenibahçeli Şükrü Bey, Deli Halit Paşa, Küçük Kazım, Hilmi, Nail Beyler, veya
daha sonra Cumhuriyet hükümetlerinde bakanlık yapan Şükrü Kaya, Abdülhalik
Renda, Pirinççizade Arif Fevzi, Ali Cenani Bey, Tevfik Şükrü Aras gibi yüksek
sınıftan beylerin de Ermeni Tehciri’nde rolleri vardır. Celal Bayar ise Ben de
Yazdım adlı 8 ciltlik kitabında Milli Mücadelenin diğer önemli isimleri olan,
İsmail Canbolat, Pertev ve Cafer Tayyar beyler, Yüzbaşı Arap Nuri, Yüzbaşı
Hüsamettin, Ahmet Rıfat, Yüzbaşı Tahir, Kara Kemal gibi şahsiyetlerin 1914’de
Ege’de yürütülen Rum tehcirindeki rollerini kendi açısından pek güzel anlatır.
Bunların dışında, İpsiz Recep, Dayı Mesut, Kara Aslan, Kel Oğlan gibi birçoğu
isimleriyle müsemma çetecilerin, Giritli Şevki, Giritli Caferaki, Çerkez Ethem
ve Reşit kardeşler, Serezli Parti Pehlivan gibi kabadayıların da Ermeni ve
Rumlara yönelik pek çok katliama karıştıkları bilinir. Milli Mücadele’nin
Ege’deki mutemet adamı Demirci Mehmet Efe’nin yörede işlemedik suç bırakmadığı
için dağa çıkan bir eşkıya olduğunu, Milli Mücadelede yer almak suretiyle bu
suçlarından arındığını biliyoruz. Efe’nin Rum ahaliyi tehcir etmek konusunda
ters düştüğü Türklere kızıp Denizli’yi ateşe vermesini ise olayları soruşturmak
üzere Ankara’dan gönderilen Asliye Hukuk Hakimi Sındırgılı Süreyya Bey gayet
güzel anlatır. Bu kişilerin her birinin hikayesi çok ilginçtir ama Topal
Osman’ın temsili nitelikteki öyküsü hepsinden daha zihin açıcıdır.
ASKER KAÇAĞINDAN KAHRAMANA
Topal Osman’ın tarih sahnesine ilk çıkışı 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Giresun’dan
topladığı 100 kişilik çeteyle Trabzon hapishanesinin kapısını açtırıp 150
mahkumu çetesine ilave etmesiyledir. Kendi ifadesine göre 1. Balkan Harbinde
yaralanarak topal kalmıştır. Topal Osman’ın gönüllüleri (!) Teşkilat-ı
Mahsusa’ya bağlı olarak Artvin yöresindeki Ermeni tehcirinde görev (!)
yaparlar. Nisan 1916’da Borçka’da Ruslara karşı savaşan Türk ordusuna katılan
Topal Osman, orduda olduğunu unutup kabadayılığa devam etmekle kalmayıp, sıcak
çarpışmaları görünce kaçma emareleri gösterince, komutanı kendisini affetmez ve
50 değnekle cezalandır. Değnekler, kahramanımızın alelacele çürük raporu alıp
memleketine geri dönmesine yeter de artar bile. (Arif Cemil, 1. Dünya Savaşında
Teşkilat-ı Mahsusa)
Asker kaçağı Topal Osman bir süre sonra
Giresun-Samsun havalisinde ortaya çıkar. Bölge uzun süredir bağımsız Pontus
Devleti’ni kurmayı hedefleyen Rum çeteleri ile uğraşmaktadır. İttihatçıların
gizli örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın son başkanı Hüsamettin Ertürk’e göre
Mustafa Kemal’in Samsun'a gelir gelmez Havza'da Osman Ağa ile görüşmüştür. (İki
Devrin Perde Arkası) Halbuki bu sırada Topal Osman İstanbul Divan-ı Harbi
tarafından Ermeni katliamlarına katılmaktan aranmaktadır. Anlaşılan bu alandaki
maharetlerinden Rumlara karşı yararlanmak ihtiyacı doğmuştur ki, 8 Temmuz
1919'da Osman Ağa hakkındaki tutuklama kararı Padişah Vahdettin tarafından
kaldırılır. Topal Osman, Muhafazai Hukuk-u Milliye Cemiyeti Giresun Şube
başkanı olur ardından Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal’e muhalefet edenleri
sindirme görevini başarı ile yapar. H.İ. Dinamo’ya göre Mustafa Kemal “Pontus
belasından kurtulmayı Topal Osman’ın tecrübeli ellerine” bırakmıştır. Topal
Osman da “Siz hiç merak etmeyin Paşam. Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü
vereceğim ki, hepsi mağaralarda eşek arısı gibi boğulacak” der. (Kutsal İsyan,
2. Cilt)
Falih Rıfkı’ya göre Topal Osman basılan her Türk
evine karşı 3 Rum evini basmak, mezarını kendine kazdırıp diri diri adam
gömmek, vapur kazanlarında kömür yerine canlı adam yakmak gibi zulüm ve
işkenceleri ile bölgeyi Rumlardan tamamen temizler. Görevinde ne kadar başarılı
olduğunu Genelkurmay raporlarından anlarız. O tarihte çetecilik olayına karışan
Rum sayısı 11.118 iken Rum çeteciler tarafından öldürülen Türk köylü sayısı
1817’dir. 1914 Osmanlı Salnamesi’ne göre Trabzon, Sivas ve Kastamonu
vilayetlerinde yaşayan 450 bin Rum’dan 86 bini 1. Dünya Savaşı sırasında Rusya’ya göç etmiş,
322 bini 1923 nüfus mübadelesiyle Yunanistan’a gitmişti. Aradaki fark olan
65-70 bin Rum’un 1916-1923 arasında şu veya bu şekilde hayatını kaybettiği
tahmin edilir. (Aktaran Stefanos Yerasimos, Pontus Meselesi, Toplum ve Bilim,
1988-89 Güz sayısı.)
TEHCİR ZENGİNİ
Ocak Ağustos 1920’de 3. Fırka komutanı Rüştü Bey
TBMM’ye Osman Ağa’nın eşkiyalığından, taşkınlığından şikayet eder. Mustafa
Kemal’den Topal Osman’a çekilen tel şöyledir:
“Hizmet vatanseverliğini takdir, fakat işlerinizde
daima hükümeti güçlendirecek biçimde hareket etmeniz.” 1921’de Lazistan mebusu
Osman Bey Mustafa Kemal’e bir telgraf gönderir “Bu cahil adamın şimdiye kadar
Giresun’da yapmadığı rezalet kalmadı. Rumlardan ve ahaliden aldığı yüz binlerce
liranın hesabını kimse soramıyor. Şimdi eşkıyalığını Trabzon liman içinde
yapmaya başlıyor ki… bu halin devamı pek çok çirkin olaya sebebiyet
verecektir.”
Giresun Sancağı Reji Müdürü Rükneddin Bey daha da
cesurdur. Uzun mektubunda şöyle der:
“Osman Ağa tümden cahil biri olup, geçmişte bir hiç
olduğundan bahsetmeye gerek yoktur. 1. Balkan Harbinde bir ayağının sakat kalması
sonucu gördüğü iltifat ve yardımlardan başlayarak kahvecilik, balıkçılık
yaparken, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zamanda milyonerliğe çıkan bu
zatın kurduğu zenginliğin…. zorla ele geçirme olduğunu gözler önüne arz ederim.
Memleketi terk ederek başka bir ülkeye kaçan Rumların mülk ve bahçelerini
kendine, akraba ve soyuna sopuna ve dalkavukları arasında böldüğü gibi,
bunların İslam halktan alacaklarına karşılık kasalarında sakladıkları senetleri
(...) çaresiz köylülere geri vereceği yerde (...) senetleri zorla ödetmek veya
karşılığında bir bölüm Müslümanların bağ ve bahçelerini zaptetmiş ve tapularını
elde etmiştir (...) Batı cephesinde görünüşte vatan hizmeti ile uğraşırken bile
memleketi hâlâ pençesinde tutmak için her araca başvurmakta ve acımasız işler
yaptırmaktadır.”
Aynı tarihlerde hazırlanan resmi bir rapora göre
Topal Osman, Samsun havalisinde 900 kişiyi bir mağaraya koyup öldürmüştür. Bu
raporlara Mustafa Kemal’in cevabı
“Osman Ağa hakkında şikayet edilen hallerden
bittabi pek müteessir oldum (...) Bu biçim hareketlerin onaylayıcısı ve
destekleyicisi olmadığımı bu vesile ile hatırlatmak isterim (...) Ancak
şikayetnamenizin son fıkralarında ‘kendi kendimizi müdafaa ederiz’ tarzındaki
lüzumsuz ve yersiz görmekteyim efendim”
şeklindedir. Aslında işlediği suçlar hakkında adeta
bir referans mektubu işlevi görmüş gibidir çünkü, bir ay sonra Topal Osman TBMM
tarafından Mustafa Kemal’in Muhafız Alayı Komutanı olarak Ankara’ya davet
edilir ancak Osman Ağa yolda da boş durmaz ve Çorum-Alaca civarında evlere
tecavüz eder, bazı hayvan ve malları gasp eder. Olayları rapor eden içişleri ve
savunma bakanlığı telgrafları üzerine Mustafa Kemal’in Topal Osman’a yazdığı
kısa telde “Yol boyunca müfrezeniz erlerinden bazıları uygunsuz hallere baş
vurduklarından bahisle şikayet edilmektedir. Buna kesinlikle ihtimal
vermiyorum…” sözcükleri anlayana çok şey söyler. (Cemal Şener, Topal Osman
Olayı’nın ekindeki Cumhurbaşkanlığı arşiv belgeleri) 28 Ocağı (1921) 29 Ocağa
bağlayan gecede, Kazım Karabekir’in son derece mahir manevrası sonucu,
Rusya’dan ülkeye dönüş yapmaya kalkan, TKP üyesi Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının
hançerlenerek Karadeniz’in karanlık sulara atılmasının sorumlusu balıkçı
kahyası Yahya ve adamları da Topal Osman’ın yoldaşlarıdır. Kayıkçı Yahya daha sonra
Mustafa Kemal’in emri ile öldürülmüştür. Bu olay da aydınlatılmayı
beklemektedir.
Mustafa Kemal’in artık en yakın adamı olan Topal
Osman’ın oluşturduğu 47. Alay, Mart 1921’de patlak veren Koçgiri Kürt isyanını
bastırırken öyle zalimane yöntemlere başvurur ki, Meclis’te büyük tartışmalar
yaşanır. Topal Osman sadece isyancı Kürtleri değil, Suşehri, Koyulhisar,
Reşadiye, Niksar ve Erbaa’daki Ermeni ve Rumları da öte dünyaya havale
etmiştir. (Ahmet Emin Yalman’ın Topal Osman’la Mülakatı , Vakit, 19.2.1922)
Birliği ile oradan Sakarya Meydan savaşına katılmak üzere yola çıktığında son
bir hamle yapar ve Merzifon’un Rum ve Ermeni ahalisini katleder. Kahramanımız,
ideolojik önderi, Tirebolulu Binbaşı Hüseyin Avni Bey komutasında Sakarya’da
savaştıktan sonra sağ salim geri döner. (Bugün çok yaygın olan ve Topal
Osman’ın cepheye 6000 kişilik Giresun gönüllü ile gittiği, bunların 5500’ünün
şehit olduğu efsanesine gelince: Falih Rıfkı ve Alptekin Müderrisoğlu gibi
ciddi kaynaklara göre Sakarya Meydan Savaşı’nın tüm şehit sayısı 3282’dir. Yani
Topal Osman hayranlarının verdikleri rakamlar tamamen uydurmadır.)
ALİ ŞÜKRÜ OLAYI
Topal Osman’ı daha da popüler yapacak olay ise
ufuktadır. Bilindiği gibi Birinci Mecliste Mustafa Kemal ve arkadaşlarının
oluşturduğu 1. Grup ile Mustafa Kemal’e çeşitli nedenlerle muhalefet edenlerden
oluşan 2. Grup sürekli çatışma içindedir. 2. Grubun liderlerinden biri de
Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’dir. Dini konulardaki hassasiyetleri ile
dikkati çeken Ali Şükrü Bey, Mustafa Kemal’in Hakimiyeti Milliye gazetesine
karşılık Tan gazetesini çıkarmakla yetinmez bir de Hilafet yanlısı broşür
bastırır. Lozan görüşmeleri sırasında İsmet İnönü’nün hariciyeci olmamasını
eleştiren Ali Şükrü, bu dönemde meclis çalışmalarını engelleyerek Mustafa
Kemal’in tepesini iyice attırmıştır. Hatta Mustafa Kemal’le birbirlerinin
üzerine yürümüşlerdir. Bu günlerde Ali Şükrü Bey birden ortadan kaybolur.
Kayboluşunun üçüncü günü kardeşi bakanlar kuruluna başvurur, bir çobanın
ihbarıyla boğulduğu anlaşılan ölüsü Ankara civarındaki Mühye köyü civarında
bulunur. Kurulan bir komisyon bazı somut delillerden (örneğin Ali Şükrü Bey’in
sıkılmış yumruğunun arasında bulunan hasır parçasının Topal Osman’ın evindeki
sandalyeden kopmuş olduğu tespit edilmiştir) hareket ederek Topal Osman’ın
suçlu olduğuna karar verir. Anlaşıldığı kadarıyla, Topal Osman, Ali Şükrü
Bey’in Mustafa Kemal’i sürekli üzmesine tahammül edememiş, (yani durumdan
vazife çıkarmış) ve Ali Şükrü Bey’i, Mustafa Kemal tarafından kendisine
bağışlanan Papazın Bağı denen yerdeki evine davet ederek öldürmüştür.
Olayın ortaya çıkması üzerine Topal Osman’ın nasıl
teslim alınması gerektiğine dair harekat planını bizzat Mustafa Kemal hazırlar
ardından eşi Latife Hanımla birlikte Çankaya Köşkü’nden ayrılıp, İstasyon
civarındaki eve çekilir. Alınan tedbir yerindedir, çünkü Topal Osman Ağa teslim
olmayı kabul etmediği gibi Çankaya Köşkü’ne gidip öfke ile her yeri kırıp
döker. (Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz, C.4) Fakat 1 Nisan’ı (1923) 2 Nisan'a
bağlayan gece sabaha kadar süren çatışmada yaralı olarak ele geçirilecek,
hastaneye götürülürken yolda ölecektir. Nedense başı kesilerek alelacele
gömülmüştür. Ancak Meclis daha önce Ali Şükrü Bey’in katillerinin yakalanarak
Ulus Meydanı’nda idam edilmesi kararını oybirliği ile aldığı için, başsız ceset
mezardan çıkarılır, Ulus Meydanı’nda ayağından darağacına asılır. Olayın
arkasında kim vardır sorusu o günlerde herkesi meşgul etmiştir. Mustafa
Kemal’in neden İstasyon’daki eve geçtiği, Topal Osman’ın neden Çankaya Köşkü’nü
talan ettiği, yaralı halde yakalandığı halde neden kafasının hemen kesilip
gömüldüğü gibi konular şüphe çekmiştir. İlginçtir, hemen her konuda bir şeyler
söyleyen Mustafa Kemal, bu konuda suskunluğunu korumuştur. Ali Fuat Cebesoy
Mustafa Kemal’in Topal Osman’ın ‘tepelenmesi’ sırasında sessiz kalışını biraz
imalı biçimde anlatır. (Siyasi Hatıralar) O dönemde TBMM zabıt katibi olan
Mahir İz Yılların İzi adlı anı kitabında hem Ali Şükrü Bey’in yıpratıcı
muhalefetinden hem de artık hizmetine lüzum kalmayan Topal Osman çetesinden
kurtulmak için bir taşla iki kuş vurulduğunu söyler. Türkiye Cumhuriyeti adlı
kitabında Mahmut Goloğlu’da benzer bir kanıda olup, Mustafa Kemal’e ömrü
boyunca sadık kalmış olan Falih Rıfkı Çankaya kitabında, “Topal Osman da en
sonunda nizamlı ordunun kıta Kumandanlarından İsmail Hakkı Tekçe tarafından ve
Mustafa Kemal’in emriyle Çankaya sırtlarında vurulmuştur” der. Rıza Nur gibi
yeminli Mustafa Kemal düşmanının bu konudaki daha ağır ithamlarını tekrarlamaya
gerek yok.
EFSANENİN DİRİLİŞİ
Peki bu olayla Topal Osman efsanesinin sonu gelmiş
midir? Burası biraz karışıktır. 1925’de bizzat Mustafa Kemal’in emri ile naaşı
Giresun Kalesi’nde ilk gömüldüğü yerden alınıp, yine kale içindeki anıt mezara
nakledilir. 1981’de Giresun mülki yöneticileri kendisini kahraman ilan etmek
için Türk Tarih Kurumu’ndan görüş alırlar ama gelen cevap olumsuzdur. 1983’de
Kenan Evren şehri ziyareti sırasında Topal Osman’dan övgüyle söz eder. 1987’de
yerel yöneticiler 2 Nisan’larda Topal Osman’ı anmaya başlarlar. Yıllar sonra
Susurluk Skandalı’nın baş kahramanlarından emekli tuğgeneral Veli Küçük, güya
Giresun'da jandarma bölge komutanlığı yaptığı sırada, Topal Osman Ağa'nın
hayatından pek etkilendiğini için adına bir heykel yaptırmaya karar verir.
İstanbul'da yaptırdığı heykel, 2001 yılında dikilmesi için Giresun'a gönderilir
ama dönemin belediye başkanı, bugünkü CHP Milletvekili Mehmet Işık'ın
talimatıyla, depoya kaldırılır. 2002’de heykel konusunda mülki idare, İçişleri
ve Genelkurmay arasında bir dizi yazışma yapıldığı haberleri basına sızar. Aynı
yıl, Giresun kalesindeki anıtın eski Türkçe yazılı kitabesi üzerindeki metinde
Topal Osman’ın “Pontusçuların imhasındaki hizmetlerini” öven cümleleri “milli
güvenlik siyaseti” açısından sakıncalı bulunur ve yerine “milli güvenlik
siyasetine uygun” Latin harfli yeni plaket konulur. Giresun’un milliyetçileri
bu gel-gitlere bir türlü anlam veremezler ve celallenirler. O sırada bir başka
kahraman Mehmet Ali Ağca aramıza karışır. Abdullah Çatlı’nın hayalati
gözlerimizin önünden geçer. Bize de ülkemizde kahraman kime nedir sorusu
üzerine düşünmek, kahraman yaratma geleneğimizin köklülüğüne şapka çıkarmak
kalır.
/Ayşe HÜR
31.01.2006
http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=92